Van Haber
Özgün ve tarafsız haberin adresi

Çinli virolog korona virüsleri nasıl avladı? İşte ilginç uygulama

28

ÖZGÜR ÜLKE- Yarasalar tarafından taşınan korona virüsler üzerinde yaptığı çalışmalarla tanınan virolog Shi Zhengli ‘Yarasalar tarafından taşınan koronavirüsler daha çok salgına sebep olacak’ dedi.

“evrimağacı.org”da Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıkıp tüm dünyayı etkisi altına alan yeni tip koronavirüs ile yarasa kaynaklı diğe virüs türleri üzerine araştırmaları olan tanınmış virolog Shi Zhengli’nin çalışmaları hakkında bir yazı yayınlandı.

Korona virüsler üzerinde yaptığı çalışmalarla Hollywood’un 2011 yapımı gişe rekorları kıran filmi “Salgın” filminde de adı geçen Shi Zhengli hakkındaki yazı Arda Ateş tarafından çevrildi.

Çevirmenin, “Bu yazı 11 Mart 2020 tarihinde yazılmıştır. Yazıdaki bazı zaman zarfları, sayılar ve bulgular günümüzdeki sayılarla uyuşmayabilir.” notuyla hazırladığı yazının tamamı şöyle:

“30 Aralık 2019, saat 19.00’da gizemli hasta numuneleri Wuhan Viroloji Enstitüsüne ulaştı. Dakikalar içinde Shi Zhengli’nin cep telefonu çaldı. Arayan kişi enstitünün müdürü, yani onun patronuydu. Wuhan Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi atipik akciğer iltihabı gösteren iki tane hastada yeni bir koronavirüs tespit etmişti ve Shi’nin tanınmış laboratuvarının durumu araştırmasını istiyordu. Eğer bu bulgu doğrulanacak olsaydı, yeni patojen kamu sağlığına ciddi bir tehdit oluşturabilirdi; çünkü bu patojen de ağır akut solunum yolu yetersizliği sendromuna (SARS) sebep olan yarasa kaynaklı virüslerle aynı ailedendi. SARS, 2002 ve 2003 yıllarında 8.100 kişiye bulaşmış ve bunların yaklaşık 800’ünün ölümüne sebep olmuştu. Shi’nin hatırladığına göre müdür şöyle demişti:

Her neyle uğraşıyorsan bırak ve derhal bu meseleyle ilgilen.

Son on yıl boyunca yarasa mağaralarına düzenlediği virüs avlama seferleri yüzünden meslektaşları tarafından Çin’in “Yarasa Kadın”ı olarak adlandırılan virolog Shi, Şangay’da katıldığı konferanstan çıktı ve Wuhan istikametine giden ilk trene atladı. Shi, şunları söyledi:

Belediyeye bağlı sağlık otoritelerinin durumu yanlış değerlendirmiş olabileceklerinden şüphe ettim. Bu tarz bir olayın Çin’in merkezi bir bölgesinde, Wuhan’da, gerçekleşeceğini asla beklemezdim.

Shi’nin çalışmaları, koronavirüslerin hayvanlardan (özellikle birçok virüsü barındıran yarasalardan) insanlara sıçraması konusunda en büyük riski, ülkenin güney kısımlarındaki Guandong, Guangxi ve Yunnan gibi subtropikal bölgelerin taşıdığını göstermişti. Shi, haberi duyduğunda, eğer olayın suçlusu koronavirüslerse bunların kendi laboratuvarından gelmiş olup olamayacağını sorguladığını hatırlıyor.

Shi’nin, Çin Bilimler Akademisindeki ekibi hastalığın kimliğini ve kökenini aydınlatmak için acele ederken bu gizemli hastalık orman yangını gibi yayıldı. Bu yazı yazıldığında Çin’de yaklaşık 81.000 kişi enfekte olmuştu. Bu insanların %84’ü başkenti Wuhan olan Hubei eyaletinde yaşıyordu ve 3.100 kişi ölmüştü. Çin’in dışında, Antartika hariç tüm kıtalardaki 100’ün üstünde ülke ve bölgeden yaklaşık 41.000 kişi virüsü kapmış ve 1.200 kişi can vermişti.

Bu salgın, son yıllarda dünyanın başına gelen en kötü salgınlardan biri. Bilim insanları uzun süredir yeni bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkış hızının arttığı yönünde uyarıda bulunuyordu. Özellikle yoğun insan ve hayvan nüfusunun giderek daha fazla karıştığı ve temas haline geçtiği gelişmekte olan ülkelerde…

Dünya çapında vahşi yaşamda yeni virüsler keşfetmek üzere Shi gibi başka bilim insanlarıyla iş birliği yapan ve New York şehrinde bulunan EcoHealth Birliği adlı kar amacı gütmeyen araştırma organizasyonunun başkanı Peter Daszak şunları söylüyor:

Enfeksiyonun kaynağını ve türler arası geçiş zincirini tespit etmek son derece önemli.
Daszak’a göre bir o kadar önemli olan bir başka görev de “bu tarz hadiselerin tekrarlanmaması için” bununla bağlantılı diğer patojenleri avlamak.

Virüsün İzini Kaynağında Sürmek

Shi, yaptığı ilk virüs keşfi seferinde kendini bir tatilde gibi hissediyordu. 2004’ün esintili ve güneşli bir bahar gününde Nanning yakınındaki mağaralarda yaşayan yarasa kolonilerinden numuneler toplamak için uluslararası bir araştırma ekibine katılmıştı. İlk keşfini yaptığı bu mağara, bölgedekilerin tipik bir örneğiydi: Geniş, kireçtaşı kolonları açısından zengin ve -popüler bir turistik yer olduğu için- kolayca ulaşılabilir. Shi, nemle parıldayarak tavandan buz saçakları gibi sarkan süt beyazı sarkıtları hatırladığında “Muhteşem bir deneyimdi.” dedi.

Fakat tatilvari atmosfer kısa sürede dağıldı. Birçok yarasa -Asya’nın güneyinde bolca bulunan nalburunlu yarasaların birkaç böcek yiyen türü de dahil- sarp arazilerdeki derin ve dar mağaralara tüner. Genellikle bölgede yaşayan köylülerin tavsiyeleriyle ilerleyen Shi ve meslektaşları potansiyel alanlara ulaşmak için saatlerce yürümek ve dar kaya yarıklarından karınları üstünde sürünerek geçmek zorunda kalıyorlardı. Ayrıca uçan memelilerin bulunması bazen zor olabilir. Örneğin moral bozucu bir haftada ekip, 30’dan fazla mağara keşfetmiş fakat yalnızca bir düzine yarasa görmüştü.

Bu seferler, 21. yüzyılın ilk büyük salgını olan SARS salgınının suçlusunu yakalamak üzere yürütülen girişimin bir parçasıydı. Hong Kong’dan bir ekip SARS koronavirüsünü ilk olarak Guangdong’daki vahşi yaşam tüccarlarının misk kedilerinden (tropikal ve subtropikal Asya ve Afrika’da yaşayan, kuyruksürengillere benzeyen memeliler) kaptığını rapor etmişti.

Singapur’daki Duke-NUS Tıp Fakültesinin yeni kurulan bulaşıcı hastalıklar programını yürüten Linfa Wang’e göre SARS’dan önce koronavirüsler (bu şekilde adlandırılıyorlar çünkü mikroskop altında gözlemlendiklerinde dikenli yüzeyleri bir tacı [İng.: Corona=Taç] andırıyor) pek bilinmiyordu. Koronavirüsler çoğunlukla soğuk algınlığına sebep olmalarıyla biliniyordu. Yarasalar tarafından taşınan koronavirüsler üzerinde yaptığı çalışmalarla Hollywood’un 2011 yapımı gişe rekorları kıran filmi Contagion (Salgın) filminde de adı geçen Wang şöyle diyor:

SARS salgını birçok şeyi değiştirdi.

İlk defa küresel salgın potansiyeli taşıyan ölümcül bir koronavirüs ortaya çıktı. Bu keşif insanlara geçebilecek hayvan virüslerine dair küresel bir arayışı tetikledi.

Shi, bu dünya çapındaki girişimin erken katılımcılarındandı. Daszak ve Wang de o zamandan beri Shi’yle uzun vadeli iş birliği içindeler. Fakat misk kedilerinin virüsü nasıl kaptığı hala bir gizemdi. Daha önceki iki hadise bunun hakkında bir şeyler söylüyordu: Avusturalya’nın 1994 yılındaki, salgının atlardan insanlara sıçradığı, Hendra virüsü enfeksiyonları ve Malezya’nın 1998’deki, salgının domuzlardan insanlara geçtiği, Nipah virüsü enfeksiyonları. Bu iki hastalığa da kökeni meyve yiyen yarasalardan gelen patojenlerin sebep olduğu ortaya çıktı. Atlar ve domuzlar yalnızca aracı konaklardı.

2004’ün o ilk virüs avlama aylarında Shi’nin takımı bir yarasa mağarası tespit ettiğinde mağaranın girişine hava kararmadan bir ağ asıyor ve bu gececi hayvanların yemek yemek için geceleyin dışarı çıkmasını bekliyordu. Yarasalar tuzağa düştüğünde araştırmacılar genellikle gece geç saatlere kadar çalışarak kan, salya ve dışkı örnekleri alıyordu. Biraz uyuduktan sonra sabah mağaraya dönüp dışkı topakları ve idrar topluyorlardı.

Fakat ardı ardına test edilen numunelerin hiçbirinde koronavirüslere ait genetik materyal tespit edilemedi. Bu, ekibin çalışmalarına ağır bir darbe vurdu. Shi bu konuda şunu söylüyor:

Sekiz aylık yoğun çabamız boşa gitmiş gibi görünüyordu. Koronavirüslerin büyük ihtimalle Çinli yarasaları sevmediğini düşündük.
Ekip neredeyse pes edecekken komşu bir laboratuvardaki bir araştırma grubu onlara SARS’la enfekte insanlar tarafından üretilen antikorları test eden bir teşhis kiti verdi.

Testin yarasa antikorları üstünde de işe yarayacağının bir garantisi yoktu ama Shi yine de ona bir şans verdi. “Kaybedeceğimiz ne var ki?” diye düşünüyordu. Sonuçlar Shi’nin beklentilerini aştı. Üç tane nalburunlu yarasaya ait numuneler SARS virüsüne karşı antikor barındırıyordu. Shi’ye göre bu olay projeleri için bir dönüm noktasıydı. Araştırmacılar, koronavirüsün yarasalardaki varlığının kısa ömürlü ve mevsimsel olduğunu öğrendi. Fakat bir antikor tepkisi haftalar ila yıllar arası sürebiliyordu. Dolayısıyla teşhis kiti viral genomik dizilimleri avlamak için değerli bir olanak sunuyordu.

Shi’nin ekibi antikor testini, genomik ipuçları bulmak amacıyla olası konumları ve yarasa türlerini sınırlandırmak için kullandı. Çin’in düzinelerce eyaletinin çoğunluğundaki dağlık arazileri gezdikten sonra araştırmacılar dikkatleri bir noktaya odakladılar: Yunnan’ın başkenti Kunming’in dışında bulunan Shitou Mağarası. Ekip burada üst üste beş yıl, farklı mevsimlerde yoğun numune toplama çalışmaları yapmıştı.

Çabalarının karşılığını aldılar. Patojen avcıları, yarasalar tarafından taşınan ve inanılmaz bir genetik çeşitlilikte yüzlerce koronavirüs keşfetti. Shi bunların çoğunluğunun zararsız olduğunu söylüyor. Fakat düzinelercesi SARS’la aynı gruba aitler. Bu virüsler petri kabındaki insan akciğeri hücrelerini enfekte edebiliyor, farelerde SARS benzeri hastalıklara sebep olabiliyor ve SARS’a karşı işe yarayan aşılardan ve ilaçlardan kurtulabiliyor.

Araştırma ekibi, -özenli incelemeler sayesinde yarasa virüslerinin doğal bir genetik kütüphanesini sunan- Shitou Mağarası’nda, 2013 yılında, nalburunlu yaralardan gelen ve Guangdong’daki misk kedilerinde bulunan virüsle %97 aynı genomik dizilişe sahip bir koronavirüs suşu keşfetti. Bu bulgu, SARS koronavirüsünün doğal rezervuarını bulmaya yönelik on yıldır süren arayışa son noktayı koydu.

Chapel Hill’deki North Carolina Üniversiteinde virolog olan Ralp Baric’e göre Shitou Mağarası da dahil olmak üzere Shi’nin veri topladığı birçok yarasa meskeninde “farklı virüslerin devamlı karışımı yeni tehlikeli patojenlerin ortaya çıkması için büyük bir fırsat yaratıyor”. Ve böyle viral buluşma noktalarının yakınlarında olan Shi şunu diyor:

Enfekte olmak için bir vahşi yaşam tüccarı olmanıza gerek yok.

Örnek olarak Shitou Mağarasının yakınlarındaki, gülleri, portakalları, cevizleri ve alıçlarıyla bilinen bir bölgenin bereketli bayırlarında birçok köy serpilmiştir. Ekim 2015’te Shi’nin ekibi bu köylerden dördünün sakinlerinden 200’den fazla kan örneği topladı. Ekip, 6 kişinin -ya da yaklaşık %3’lük kesimin- yarasalardan gelen SARS benzeri koronavirüslere karşı antikor taşıdığını buldu. Üstelik bu kişilerin hiçbiri vahşi yaşamla uğraşmıyordu ve SARS ya da başka zatürre benzeri semptomlar göstermiyordu. Kan örnekleri alınmadan önce yalnızca bir kişi Yunnan dışında çıkmıştı ve hepsi köylerinin etrafında uçan yarasalar gördüğünü söyledi.

Üç sene evvel, Shi’nin ekibi, altı madencinin zatürre benzeri hastalıklara yakalandığı (bunların ikisi öldü) Yunnan’ın dağlık Mojiang ilçesindeki (mayalı Pu’er çayıyla ünlüdür) bir maden kuyusunun virüs profilini araştırmak üzere çağırıldı. Mağarada bir yıl boyunca numune toplayan araştırmacılar altı yarasa türünde çeşitli bir koronavirüs grubu keşfetti. Birçok durumda birden fazla viral suş tek bir hayvanı enfekte etmiş ve onu uçan bir yeni virüs fabrikasına dönüştürmüştü.

Meslektaşlarıyla birlikte koruyucu bir maske ve kıyafetle içeri giren Shi şöyle söylüyor:

Maden leş gibi kokuyordu. Mantar kaplı yarasa dışkıları mağarayı ele geçirmişti.

Shi’nin aktardığına göre madencileri hasta eden patojenin bu mantar olduğu ortaya çıkmasına rağmen eğer mağara hemen kapatılmasaydı madencilerin koronavirüs kapması an meselesi olurdu.

Gitgide vahşi yaşam habitatlarına yayılmakta olan artan insan nüfusu, arazi kullanımındaki eşi benzeri görülmemiş değişimler, vahşi hayvanların ve çiftlik hayvanlarının ülkeler arası taşınması, bu hayvanların ürünlerinin dünya çapında yayılması ve hem yurtiçi hem yurtdışı seyahatlerdeki keskin yükseliş ile birlikte küresel salgın ölçüsündeki yeni salgınların ortaya çıkması neredeyse matematiksel bir kesinlikti. Gizemli numunelerin, geçen aralık ayının o uğursuz akşamında Wuhan Viroloji Enstitüsüne ulaşmasından çok daha önce Shi ve diğer birçok araştırmacıyı geceleri uyutmayan şey buydu.

Yaklaşık bir sene önce, Viruses ve Nature Reviews Microbiology dergilerinde, Shi’nin ekibi koronavirüslerle alakalı iki tane kapsamlı inceleme yayımlamıştı. Hem kendi çalışmalarından (birçoğu en iyi akademik dergilerde yayımlandı) hem de başka çalışmalardan kanıtlar sunan Shi ve makalenin eş yazarları, gelecekteki yarasa kaynaklı koronavirüs salgınları riskine karşı uyarmıştı.

Ölümcül Bir Patojene Karşı Yarışmak

Geçen sene 30 Aralık’ta Wuhan’a dönüş trenindeyken Shi ve meslektaşları döner dönmez hasta numunelerini test etmeye başlamayı tartışıyordu. Akabindeki haftalarda (hayatının en yoğun ve stresli zamanında) Çin’in yarasa kadını kendini hayatının en kötü kabusunda savaşıyormuş gibi hissetti. Bu savaşa son 16 yıldır hazırlanıyor olmasına rağmen… Polimeraz zincir reaksiyonu adı verilen ve bir virüsü, genetik materyalini çoğaltarak tespit edebilen bir teknik kullanılarak yapılan ilk testler, 7 hastadan 5’inden alınan numunelerin bütün koronavirüslerde bulunan genetik dizilimleri barındırdığını gösterdi.

Shi ekibine testleri tekrarlamaları talimatını verdi ve aynı zamanda numuneleri, viral genomların bütünsel dizilimini çıkarmak üzere başka bir laboratuvara göndertti. Bu sırada Shi de telaş içinde kötü idare edilmiş deney materyalleri (özellikle imha sırasında) olup olmadığına bakmak için kendi laboratuvar kayıtlarını taradı. Sonuçlar geldiğinde rahat bir nefes alabildi çünkü dizilimlerin hiçbiri onun ekibinin yarasa mağaralarından topladığı virüslerle eşleşmemişti. Shi bunun hakkında şunu söylüyor:

Bu gerçekten yüreğime su serpti. Günlerdir gözüme uyku girmemişti.

Ocağın 7’sine gelindiğinde ekip, polimeraz zincir reaksiyon analizi, bütünsel genom dizilimi taraması ve kan örneklerine yapılan antikor testlerinin sonuçları ile virüsün petri kabında insan akciğer hücrelerini enfekte edebilme kabiliyetine dayanarak hastalığa gerçekten de yeni virüsünün sebep olduğuna karar verdi. Araştırmacılar geçen ay Nature dergisinde yayımlanan makalelerinde, virüsün (SARS patojeniyle bağlantılı olduğu için artık resmi olarak SARS-CoV-2 olarak adlandırılıyor) genomik diziliminin Yunnan’daki nalburunlu yarasalarda tespit ettikleri bir koronavirüsle %96 oranında aynı olduğunu rapor etmişlerdi. Çalışmaya dahil olmayan Daszak şunu söylüyor:

Doğal rezervuarın, bir kez daha, yarasalar olduğu apaçık ortada.

Uluslararası bir bilim insanı ekibi 2004’te potansiyel yarasa kaynaklı patojenleri keşfetmek için geceleyin kan ve sürüntü örnekleri alıyor.

Uluslararası bir bilim insanı ekibi 2004’te potansiyel yarasa kaynaklı patojenleri keşfetmek için geceleyin kan ve sürüntü örnekleri alıyor.

Yayımlanan 326 viral dizilimin analizine bakıldığında, geçen aralık ayından beri önemli bir değişimin gerçekleşmediği ve hastalardaki viral suşların genomik dizilimlerinin aslında birbirine çok benzer olduğu görülüyor. Baric’e göre bu durum virüslerin ortak bir atayı paylaştığına işaret ediyor. Araştırmacılar da verilerin, insanlara tek bir geçiş olduğunu ve bunu insandan insana bulaşmanın takip ettiğini gösterdiğini söylüyor.

Virüsün epey stabil olduğu ve enfekte olan bireylerin birçoğunun hafif semptomlar gösterdiği göz önüne alındığında bilim insanları ilk ağır vakaların tehlikeye dikkat çekmesinden önce patojenin haftalardır hatta aylardır aramızda olmuş olabileceğinden şüpheleniyorlar. Baric bu konuda şöyle diyor:

Küçük yerel salgınlar ortaya çıkmış fakat virüs kargaşa yaratmadan sönümlenmiş olabilir. Wuhan salgını hiçbir şekilde beklenmedik bir olay değil.

Bir diğer deyişle bu durumun kaçınılmaz bir tarafı vardı.

Birçok kişiye göre bölgenin gelişmekte olan vahşi yaşam marketleri -yarasalar, misk kedileri, pangolinler, porsuklar ve timsahlar gibi geniş bir yelpazede hayvan satan yerler- mükemmel viral buluşma noktaları olarak görülüyor. İnsanların bu ölümcül virüsü (Shi ve meslektaşlarının bir çalışması da dahil birkaç çalışmaya göre) doğrudan yarasalardan kapmış olma ihtimalinin bulunmasına rağmen bazı bağımsız ekiplerin ön baskıdaki çalışmaları pangolinlerin aracı bir konak olabileceğini işaret eden çalışmaları da mevcut. Bu ekipler, Çin’in güneyindeki kaçakçılık karşıtı operasyonlarda ele geçirilen bu hayvanlarda SARS-CoV-2 benzeri koronavirüsler tespit ettiklerini rapor etmişlerdi.

Şubatın 24’ünde Çin hükümeti, araştırma ve sergileme amaçları ve tıbbi amaçlar hariç vahşi hayvan tüketimini ve ticaretini kalıcı olarak yasakladı. Çin Mühendislik Akademisinin hazırladığı 2017 tarihli bir rapora göre bu durumun, 76 milyar dolarlık bir endüstriyi ortadan kaldırması ve 14 milyon kişinin işsiz kalmasına sebep olması bekleniyor. Bazıları bu girişimi hoş karşılarken Daszak gibi başkaları da insanların geleneksel inanışlarını değiştirmeden ya da alternatif geçim yolları sağlamadan getirilen bir yasağın sektörü yer altına itebileceğinden endişeleniyor. Bu da hastalık tespitini daha da zor bir hale getirebilir. Dazsak şunu söylüyor:

Vahşi hayvan yemek binlerce yıldır Çin’in güneyinde kültürel geleneklerin bir parçası. Bu bir gecede değişmeyecektir.
Her halükarda Shi’ye göre vahşi hayvan ticareti ve tüketimi yalnızca problemin bir parçası. 2016’nın sonlarında Guangdong’un Quingyuan ilçesindeki (SARS salgınının çıktığı alanın 100 kilometre ötesi) dört çiftlikteki domuzlar akut kusma ve ishal yaşadı ve hayvanların yaklaşık 25.000’i öldü. Yerel veterinerler herhangi bir bilinen patojen tespit edemedi ve Shi’yi yardıma çağırdı. Hastalığın sebebi olan akut domuz diyare sendromunun [İng: “Swine cute Diarrhea Syndrome (SADS)], yakınlardaki bir mağarada bulunan nalburunlu yarasalarda tespit edilen bir koronavirüsle %98 oranda özdeş bir genomik dizilime sahip olan bir virüs kaynaklı olduğu ortaya çıktı.

Duke Üniversitesinde epidemiyolog olan Gregory Gray bunun ciddi bir endişe kaynağı olduğunu söylüyor. Domuzlar ve insanlar çok benzer bağışıklık sistemlerine sahiptir; bu durum virüslerin bu türler arasında geçişini kolaylaştırıyor. Dahası, Çin’in Hangzhou şehrindeki Zhejiang Üniversitesinden bir ekip SADS virüsünün kemirgenler, tavuklar, insan-dışı primatlar ve insanlar da dahil olmak üzere birçok organizmanın hücrelerini petri kabında enfekte edebildiğini buldu. Gray’e göre, Çin ve Amerika gibi birçok ülkedeki domuz hayvancılığının skalası göz önüne alındığında domuzlarda yeni koronavirüsler aramanın bir numaralı öncelik haline gelmesi gerekiyor.

Wuhan salgınının son 26 yıldaki altıncı yarasa kaynaklı salgın (diğer beşi 1994’teki Hendra, 1998’deki Nipah, 2002’deki SARS, 2012’deki MERS ve 2014’teki Ebola olmak üzere) olmasına rağmen Wang’e göre problem hayvanların kendisi değil. Hatta yarasalar böcek yiyerek ve bitkileri tozlaştırarak ekosistemlerinin biyolojik çeşitliliğine ve sağlığına katkıda bulunuyor. Wang’e göre problem biz onlarla temasa geçtiğimizde ortaya çıkıyor.

Gelecek Salgınları Savuşturmak

Salgının başlamasının ardından iki ay (ve Çin hükümetinin 11 milyon nüfuslu mega şehir Wuhan’da şehir çapında ulaşım kısıtlamaları getirmesinden 7 hafta) geçmişken Shi gülerek hayatın neredeyse normal hissettirdiğini söylüyor.

Belki de buna alışıyoruzdur. En kötü günler kesinlikle geride kaldı.
Enstitü çalışanlarının evden laboratuvara gitmek için özel bir izinleri mevcut fakat başka bir yere gidemiyorlar. Bir ayı aşkın bir süredir enstitünün kantini kapalı olduğu için laboratuvardaki uzun çalışma saatlerinde hazır “noodle”larla geçinmek zorunda kaldılar.

Araştırmacılar yeni koronavirüsün insan akciğer hücrelerine anjiotensin dönüştürücü enzim 2 (ACE2) adı verilen reseptörleri kullanarak girdiğini buldu. Bu gelişmeden beri bilim insanları bunu engelleyecek ilaçlar bulmaya çalışıyor. Diğer araştırma grupları gibi Shi’nin ekibi de aşı geliştirmek ve ümit vaadeden adayları test etmek için yarışıyor. Ekip, uzun vadede, insanlar için riskli olan koronavirüslere karşı geniş yelpazeli aşılar ve ilaçlar geliştirmeyi planlıyor. Shi, Wuhan salgını bir uyandırma çağrısı olduğunu söylüyor.

Birçok bilim insanı, dünyanın artık yalnızca ölümcül patojenler ortaya çıktığında tepki verebilme durumunu geçmesi gerektiğini söylüyor. Dazsak’a göre ilerlemenin en iyi yolu önleme. Çünkü hayvanlar tarafından taşınan bulaşıcı hastalıkların %70’i vahşi hayvanlardan geliyor. Dazsak şunu ekliyor:

Başlamamız gereken yer, küresel bir şekilde vahşi yaşamdaki tüm virüsleri bulmak ve daha iyi teşhis testleri geliştirmek.
Bunu gerçekleştirmek özünde Dazsak ve Shi gibi araştırmacıların bu zamana kadar yaptığı şeyleri çok daha büyük bir ölçekte yapmak demek.

Dazsak ayrıca şöyle söylüyor:

Böyle çabalar yarasalar, kemirgenler, porsuklar, misk kedileri, pangolinler ve insan-dışı primatlar gibi belirli memeliler arasındaki yüksek riskli viral gruplara odaklanmalı.
Vahşi yaşam çeşitliliğinin en fazla olduğu tropikal bölgelerdeki gelişmekte olan ülkelerin virüslere karşı olan bu savaşta ön cephede olması gerektiğini de belirtiyor.

Son yıllarda Daszak ve meslektaşları geçen yüzyıldan kalan yaklaşık 500 insan bulaşıcı hastalığını analiz etti. Ekip, yeni patojenlerin, yoğun nüfusun -yollar ve madenler inşa ederek, ağaçları keserek ve tarımı yoğunlaştırarak- araziyi değiştirdiği bölgelerde ortaya çıkmaya meyilli olduğunu buldu. Dazsak, tek sıcak noktanın Çin olmadığını ve Hindistan, Nijerya ve Brezilya gibi gelişmekte olan ekonomilerin de büyük risk altında olduğunu belirtiyor. Gray şunları söylüyor:

Potansiyel patojenlerin haritası çıkarıldığında, bilim insanları ve kamu sağlığı otoriteleri çiftlik hayvanlarından, hayvancılığı ve ticareti yapılan vahşi hayvanlardan ve yüksek riskli insan popülasyonlarından (yarasa mağaralarına yakın yaşayan çiftçiler, madenciler, köylüler ve vahşi hayvan avlayan ya da bakımını yapan insanlar) alınan kan ve sürüntü örneklerini analiz ederek düzenli olarak olası enfeksiyonları kontrol edebilir.

“One Health” olarak bilinen bu yaklaşım vahşi hayvan sağlığı, çiftlik hayvanı sağlığı ve insan sağlığı yönetimini entegre etmeyi hedefliyor. Bu yaklaşımın potansiyel olarak bir epideminin mal olabileceği yüz binlerce doları tasarruf ettirebileceğini ekleyen Gray ancak o zaman bir yerel salgını epidemiye dönüşmeden yakalayabileceğimizi söylüyor.

Wuhan’a geri dönecek olursak, Çin’in yarasa kadını ön cephedeki virüs avlama seferlerinden emekli olmaya karar verdi. Araştırma programlarını yönetmeye devam edecek olan Shi şunu söylüyor:

Görev devam etmeli. Keşfettiğimiz şeyler yalnızca buzdağının görünen kısmı.
Dazsak’ın ekibi küresel olarak yaralarda keşfedilmeyi bekleyen yaklaşık 5.000 koronavirüs suşu olduğunu tahmin etmişti. Shi, kendi ekibinin geçmişteki girişimlerinden çok daha büyük bir ölçekte ve yoğunlukta yarasa mağaralarından sistematik bir şekilde numune toplayacak bir ulusal proje planlıyor.

Shi, sesinde saplantılı bir katiyetle şunu söylüyor:

Yarasalar tarafından taşınan koronavirüsler daha çok salgına sebep olacak. Onlar bizi bulmadan önce biz onları bulmalıyız.”

DİĞER HABERLER
maksibet giriş maksibet film hd izle film izle film hd izle şutbet giriş şutbet oslobet giriş oslobet betmoris giriş betmoris elexusbet giriş favorislot elexusbet giriş