Eski başbakan Ahmet Davutoğlu, genel başkanı olduğu Gelecek Partisi’ni “Değerlere saygılı özgürlükçü bir partiyiz. Yani özellikle özgürlükçü bir parti olduğumuzu vurguladık. Ve değerlere saygılı olduğumuzu buna bir sıfat olarak ekledik. Özgürlükçü bir muhafazakar partiyiz demedik. Özgürlüklere saygılı bir muhafazakar parti demedik. Özgürlükçü bir partiyiz” sözleriyle tanımladı.
Karar gazetesinden Ahmet Taşgetiren, Elif Çakır ve Yıldıray Oğur’un sorularını yanıtlayan Davutoğlu, ittifak tartışmaları için, “İttifakların kalıcı olduğu kanaatinde değilim. Her partiyle görüşürüz. İttifaklar seçim yaklaşınca işlevsel olur” dedi.
Davutoğlu röportajı özetle şöyle:
LİMİTLERİMİZİ GÖRDÜK (Elif Çakır: Adalet, özgürlük alanlarında sıkışmışlıklar, sorunlar var. Ak Parti’yle hesaplaşmak için mi kuruldu bu parti, Türkiye’de merkez sağ siyaset tıkandı bunun yolunu açmak için mi?): Türkiye’de her ideolojik kesim kendi limitlerini gördü. İktidarı tanıdı ve gördü. İslami kesim geldi teorik olarak söylediği şeyleri sınadı. Ve limitlerini gördü. Ben gördüm limitleri. İnsanları böyle iyi yetiştirelim, olmuyor. Sol kesim gördü limitlerini. Kürtler gördü limitlerini. Samimi bir milliyetçi salt Kürt karşıtlığıyla Türkiye’nin birliğinin sağlanamayacağını gördü. Kendisine aşırı güvenen ve diğer kesimlere mütekebbir bir şekilde tepeden bakan ve bir tek kendi doğrusunu dikte etmeye çalışan insanların Türkiye’ye yapabileceği hiçbir katkı yok artık. Dolayısıyla biz öyle bir siyasi hareket inşa edelim ki limitlerini, sınırlarını görebilecek erdeme sahip insanlardan bir topluluk oluşturalım.
HUKUK DIŞI İŞLERE YELTENENLERE BUNUN HESABI SORULUR (Elif Çakır: Parti kurulalı bir ay oldu. Çok farklı açıklamalar yapılıyor. Örneğin bir genel başkan yardımcınız “gerekirse devri sabık yaratırız” diyor. Kürt sorunuyla ilgili parti yöneticilerinden farklı sesler çıkıyor. Sanki net bir iskelet oluşmamış gibi görünüyor): Çok net bir tanım konsaydı bu sefer de Davutoğlu’nun ideolojisi belli denirdi. Devri sabık tabirini benimsemediğimi ilgili arkadaşımıza da söyledim. Doğru bir tabir değil. Kastetmek istediğinizin bu olmadığını da biliyorum. Biz rövanşist bir parti değiliz, intikam peşinde olan bir parti değiliz. Orada kastedilen şey şu. Hukuk dışı şeylere bu dönemde yeltenenler bunun hesabının sorulacağını bilsinler. Neden bunu söylemek ihtiyacı hissediliyor? Bize kurucu olan arkadaşlar işadamıysa maliye müfettişleri gidiyorsa, başka görevlerdeyse birtakım tehditler alıyorlarsa hatta bazı illerde bürokratlar birtakım işlemlerde bulunuyorsa.
ERDOĞAN BANA ‘İKİ EMANETİM VAR’ DEDİ: Sayın Cumhurbaşkanı (Erdoğan) bana başbakanlığı devrederken yani kongrede ‘iki emanetim var’ dedi. Emanetlerinden birisi FETÖ ile mücadeleydi. İkincisi çözüm süreciydi. ‘Ne olursa olsun çözüm sürecini terk etmeyin’ dedi. Ve ’emanetçi başbakan’ istemiyorum dedi. Şimdi bu parametreler açısından bakıldığında 1 Ekim’de başbakanlığı devralmışsınız çözüm sürecini devam ettireceksiniz. FETÖ ile mücadele zaten devam edecek. Ve düzeni de koruyacaksınız.
İLK DEFA OLAN BİR ŞEYDİ, DEMİRTAŞ’I BAŞBAKANLIKTA KABUL ETTİM: 1 Ekim’de Demirtaş’ı Başbakanlık’ta kabul ettim. Bu ilk defa olan bir şeydi. Ve aynı gün Tayyip bey döneminde çözüm sürecini yasalaştıran paketi Meclis’te kabul ettik. Çözüm sürecinin bir legal zemini vardı ve yürüyordu. Bu Cumhurbaşkanı’ndan bana intikal eden bir şeydi, yeni bir durum değildi. 1 ekimde görüşme yaptık. Çözüm sürecinin gereği olarak PKK’nın silahları bırakması ve sizin de terörle aranıza bir mesafe koymanız gerekir diye olumlu bir görüşmeydi. Demirtaş’ı Başbakanlık’ta kabul ettim diye eleştirildim. Legal bir partiyi Başbakanlık’ta kabul ederim dedim. Bu kadar da açık şekilde iyi niyetimi gösterdim. Bunu konuştuktan ve çözüm süreci yasalaştıktan sonra 6 ekimde Suriye’deki olaylar bahane edilerek Türkiye’nin şehirleri kana, ateşe boğuldu, insanlar hayatını kaybetti. O telefon görüşmesi o zaman yapıldı. Sayın Demirtaş’a telefonda bu konuda insanları tahrik eden konuşmalardan kaçının dedim. Öyle bir zaaf ortaya çıktı ki sanki Türkiye’nin belli bir bölgesinde kamu otoritesi devletin elinde değilmiş gibi gösterildi. Bunun sorumlusu ben miyim tabii ki hükümet üyesi olarak başkasının üstüne atmam. Ama çözüm sürecinin kamu düzeni aleyhine bozulduğu bir dönemi devralmıştık. Onun üstüne ilgili kamu güvenlik birimlerini topladık, söyledim de çözüm sürecine şans vereceğiz. Sonuna kadar şans vereceğiz.
GÜVENLİK BİRİMLERİNİ TOPYAYIP ‘GEREKENİ YAPACAKSINIZ’ DEDİM (Ahmet Taşgetiren: Ne dedi sizin uyarınız karşısında Demirtaş?): Efendim şimdi operasyonu durdurun. Öyle bir talep olur mu? Orada Batman alevler içerinde, kameralardan ben görüyorum. Ve kurban bayramında yapılıyor bu. Şimdi onların bu eylemleri yapma hakkı var, şehirleri kana ateşe boğma hakkı var, devletin kamu düzenini korumak için tedbir almak için hakkı yok öyle mi? Bu gelişmelerden sonra bütün güvenlik birimleri ve çözüm sürecini yürüten arkadaşlarla oturduk dedim ki ‘2015 Martına kadar çözüm sürecine sahip çıkacağız. Ne yapılması gerekiyorsa yapacağız ama mart ayında silahları bırakmaları şartıyla. Artık bu silahsızlanma yani ta 2013’de verilen bir sözdü eğer çözüm süreci başarıya ulaşmaz ve bu terör eylemlerine benzer 6-8 Ekim olaylarına benzer olaylar yaşanır ve vatanımızın bir köşesinde şehirler ateşe kana bulanırsa bir daha böyle bir kamu düzeni zaafı görmek istemiyorum. Gerekeni yapacaksınız ve hazır olacaksınız’. Bu talimatı verdim.
BUNU ENGELLEYEN (PKK’NİN SİLAH BIRAKMASI) 2013’TÜR: (Ahmet Taşgetiren: Dolmabahçe’de bir mutabakat zemini oluşmuştu halbuki…) Orada silahların bırakılacağına dair bir taahhüt var. Çünkü 2013’de Cumhurbaşkanı, Başbakan olarak süreci başlattığında martta biliyorsunuz Öcalan’ın bir mektubu okunmuştu Diyarbakır’da. Ve haziran ayında silahları bırakacaklardı. Türkiye’yi terk edeceklerdi. Bunu yapmadılar. Bunun yapılmasını engelleyen 2013’tür. O anlamda kritik bir yıldır. DEAŞ’in ortaya çıkışı, Mısır darbesi, Türkiye’de gezi olayları, arkasından da 17-25 Aralık olaylarıyla bölgenin ve Türkiye’nin bütün denklemi değişti. 7 Haziran’da seçime giderken seçimin demokratik şartlarda yapılabilmesi için çok mücadele verdik. Gittiğim bütün şehirlerde ortaya çıkan kamu zaaflarını da gördüm ve gerekli talimatları verdim.
7 HAZİRAN’DAN SONRA HDP’DE KÜSTAHLIK HAKİM OLDU: 7 Haziran sonrasında ise açık söyleyeyim HDP kanadında tam bir küstahlık hâkim oldu. Nasıl olsa AK Parti’nin Meclis’te çoğunluğu yok. Kırılgan bir yapıdalar diye. Arka arkaya gelenlere bakın. 11 Temmuz’da PKK açıklaması var, çatışmasızlık dönemi bitmiştir diye. 13 Temmuz’da halkı direnişe çağıran açıklamaları var. Ve HDP bunlara karşı birşey söylemiyor, bu terör çağrılarıyla arasına mesafe koymuyor. Yine de 15 Temmuz’da ben HDP’yi ziyaret ettim. CHP ve MHP’yi ziyaret ettiğim gibi. Ve orada da kendilerine söyledim, ‘bakın bu gidiş gidiş değil’ diye… ‘Eğer bu hükümetin çoğunluğu yok dolayısıyla biz istediğimizi yaparız diye düşünüyorsanız, 6-8 Ekim olayları gibi şeyler yaşatmayı düşünüyorsanız bakın ben bir dakika bile bu ülkede başbakanlık yaparsam onun hakkını veririm ve bir daha bu ülkede kamu düzeninin bozulmasına izin vermem’ dedim kendilerine.
CEYLANPINAR’DAN SONRA TALİMATI VERDİK: Baktım ki HDP’de istediğimizi yaparız havası var. 15 Temmuz’da bunu konuştuk. 20 Temmuz’da Suruç saldırısı oldu, 21 Temmuz’da Adıyaman’da bir askerimiz şehit edildi PKK tarafından. 22 Temmuz’da DEAŞ bir askerimizi şehit etti sınırda. 22 Temmuz’da Ceylanpınar’da iki polisimizin şehit edilmesi sonrasında o tarihte terörle mücadele talimatı verdik. Ve o mücadeleye katılan herkes bilir ki talimatım açıktı: Demokratik hukuk devleti içinde mücadele verilecek ve hiçbir sivile zarar verilemeyecek dedim.
TOLEDO DÜNYANIN EN İYİ KORUNAN ŞEHRİ (Yıldıray Oğur: Bir de o dönemde yıkılan Sur ile ilgili “Sur Toledo olacak” açıklamanız kulaklarda kaldı.): Ahmet Davutoğlu: Burada kültür cehaleti ve istismar var. Toledo dünyanın en iyi korunan tarihi şehirlerinden biridir. Onlar Toledo deyince Franco’yu hatırlıyorlar çünkü zihinleri öyle çalışıyor, ben Toledo deyince hayran olduğum tarihin en iyi korunmuş şehrini hatırlıyorum.
HERKESE AYNI ŞEYİ VAAT EDİYORUZ (Yıldıray Oğur: Gelecek Partisi Kürtlere ne vaat ediyor?):Kürtlere ne vaat ediyor diye başladığınızda baştan Kürtlerin ayrı bir kategori olduğunu söylüyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hepsine aynı şeyi vaat ediyoruz. Onurlu bir hayat, özgürlüklerin ve kamu düzeninin sağlandığı bir hayat, hukuk düzeni. Ve gelecekten herkesin emin olacağı bir ekonomik refah düzeyi.
ÜÇ YIL ÖNCE CUMHUR İTTİFAKI YOKTU, ÜÇ YIL SONRA OLACAK MI O DA BELLİ DEĞİL (Ahmet Taşgetiren: Gelecek Partisi hangi ittifakta yer alacak?): Ben siyasi değerlerin konjonktüre bağlı olarak tanımlanmasını doğru bulmam. Üç yıl önce Cumhur İttifakı yoktu. Üç yıl sonra olacak mı o da belli değil. İttifakların kalıcı olduğu kanaatinde değilim. Her partiyle görüşürüz. İttifaklar seçim yaklaşınca işlevsel olur. O işlevsellik içinde de kim nerde yer alacak bundan o kadar emin olmayın. HDP meselesine gelirsek, halkın oyunu almış herkesle görüşürüm. Şunu da söyleyeyim, genel merkez biraz yerleştikten sonra bütün partilerden randevu taleplerim olacak. AK Parti’den başlayarak, herkesle konuşacağız. İttifak meselesi dediğim gibi şartların ortaya çıkardığı bir şeydir. İttifak cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile ortaya çıktı. Zaten biz bu sistemi kaldırmak istiyoruz. Kaldırana kadar parlamenter düzen konusunda biriyle ittifak edersiniz ama Türkiye’de kamu düzeni ile özgürlüklerin aynı anda yaşanması konusunda da başka bir partiyle aynı noktada buluşabilirsiniz. Katolik nikahı gibi ittifak olmak zorunda değil. AK Parti’nin doğasını bozan da MHP ile ittifakın Katolik nikahı ittifakına dönmesi.
3Y’DEN 4K’YE GEÇİLDİ (Elif Çakır: Somut olarak, son dönemin en önemli meselesi KHK’lılar. Bu mağduriyetler nasıl aşılacak?): AK Parti’nin bozulmasında 4K’nın keşfedilmesi çok önemli. 3 Y (Yolsuzluk, Yoksulluk, Yasaklar) ile mücadele terk edildi ve 4 K keşfedildi. Birincisi; KHK’lar. Kanun Hükmünde Kararnameler. İkincisi; Kayyum. Üçüncüsü; Kamu bankaları ve dördüncüsü: Kamu maliyesi. Bu 4K’nın işlevsel kabiliyeti anlaşılınca Türkiye’de meşruiyet çizgisinin dışına çıkan alanlar ortaya çıktı.
EKONOMİ YÖNETİMİ RAKAMLARLA OYNUYOR: Önümüzdeki dönemde başka ekonomi programları da açıklayacağız. Ama en teknokratı getirseniz hukuk ve bürokrasideki zaaflar düzelmedikçe ekonomide de düzelme sağlanamaz. Ehil insanların bu yönetimi yürütebilmesi lazım. Bir doktor düşünün hastanın testlerindeki rakamları düzelterek hastaya “sağlıklısın” diyor. Hasta “ölüyorum” diyor, doktor “rakamlara bak, testlerin hepsi iyi gösteriyor” diyor. Türkiye’deki ekonomi yönetimi tam da bunu yapıyor. (Yıldıray Oğur: Bunu eski bir başbakan olarak sizin söylemeniz önemli. Hangi rakamlarla oynuyorlar, somut bir bilginiz var mı?) Bizim dönemimizde de enflasyon sepetinde değişiklik yapmak istediler. “Olmaz” dedim. Enflasyon sepetini değiştirdiğiniz zaman denklem değişebilir. Şimdikiler bir rakamlarla oynuyorlar, yetmiyor tek seferlik vuruşlarla vergi çıkararak para toplamaya çalışıyorlar. Bu da bütçe sistematiğini yok ediyor. Yukarıdan bütün ekonomiyi gören bir göz olduğu kanaatinde değilim.