ÖZGÜR ÜLKE- İnfaz Yasası’nın çıkmasıyla cezaevlerinden tahliyeler başladı. Adli suçluların büyük bir bölümü, mafya liderleri, rüşvetçiler, gaspçılar “koronavirüs” tehlikesine karşı salıverilirken, siyasi mahkumlar, gazeteciler, aktivistler, yani düşüncelerinden ötürü hapis yatanlar içerde kaldı.
Beril Eski, Kısa Dalga Podcast (www.kisadalga.net) için “gözden çıkarılan” bu mahkumların yakınları, bilim insanları, insan hakları savunucuları ve milletvekilleriyle görüştü.
“Gözden çıkarılanlar: İnfaz Yasası’ndan sonra cezaevleri” podcastinde HDP’nin eski eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın eşi Başak Demirtaş, eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak’ın kızı Evin Jiyan Kışanak, Osman Kavala’nın eşi Ayşe Buğra, gazeteci Rawin Sterk’in arkadaşı Almila Yıldırım, gazeteciler Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu ve Hülya Kılınç’ın avukatı Serkan Günel, HDP milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, Boston College Biyoloji Bölümü öğretim görevlisi Emrah Altındiş, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nden Cansu Şekerci “gözden çıkarılanları” anlatıyor.
Başak Demirtaş: “Aslında ben de tıpkı diğer mahpus yakınları gibi, iyi değilim bu aralar. Sevdiklerimiz ölüm riskiyle bir hücrede tutulmaya devam ediliyorken bizler de iyi olamayız, iyi değiliz maalesef.
Selahattin daha önce hem kalp damar rahatsızlığı hem de solunum yolu rahatsızlıkları nedeniyle iki operasyon geçirmişti ve maalesef rahatsızlıkları halen devam ediyor. Üç buçuk yıldır da Edirne Trakya Üniversitesi Hastanesi tarafından hipertansiyon tanısı konuldu. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da yaşamını yitirenlerin yüzde 69’unun, yoğun bakımda olanların da yüzde 63’ünün hipertansiyon hastaları olduğunu söyledi. Maalesef ki, Selahattin’de bu üç hastalık da mevcut.
En ufak bir ihmal bile maalesef ölüme neden olacak riskler taşıyor. Tüm bu duruma baktığımızda, Selahattin’in var olan kronik rahatsızlıkları hastalıklarını bütün bu koşullarla birlikte değerlendirdiğimizde, maalesef yaşamı tehdit altında diyebilirim.”
Ayşe Buğra: “Bu salgının oluşturduğu bir ortamda – ki hukukçular buna mücbir sebep diyorlar – böyle bir mücbir sebep varlığında, insanların can güvenliğinin korunmasının söz konusu olduğu bir durumda tutukluların cezaevinde bulunmasını kesinlikle anlayamıyorum.
Tutuklular suçlu değildirler. Hüküm giyinceye kadar masumdur herkes. Bu insanların cezaevinde tutulup, mahkumların bırakılmış olması, bu pek mantıklı bir şey değil.
Mümkün olduğu kadar sakin olmaya çalışıyorum. Bağırıp çağırmanın bir faydası yok. Osman’a olabildiğince destek olmaya çalışarak, bir de benim üzüntülerimle meşgul olmasın diye uğraşarak ve biraz da işimi yapmaya çalışarak dayanıyorum.”
Evin Jiyan Kışanak: “Yaklaşık bir aydır uyumuyorum, nefes almıyorum, başka bir şeye konsantre olamıyorum. Sadece kişisel olarak annemin ve genel olarak da bütün siyasi tutukluların hatta mahpusların yaşam hakları için mücadele ediyorum. Annemi bırakamam içeride. Şu koşullarda sevdiğini eminim ki bırakamaz. Annemden bir hafta boyunca haber alamıyorum. Bu çok korkunç bir şey.
Bunun adı açıkça cinayettir. Bile bile insanları ölüme terk etmektir. Bir karıncayı bile incitmemiş onlarca insandan biri benim annem de hapishanedeki. Dolayısıyla şu anda, şu kriz halinde bırakılmamasını ben kabul edemiyorum. Akla, vicdana, hiçbir yere oturtamıyorum, sığdıramıyorum.
Ömer Faruk Gergerlioğlu: “Biz birçok vakanın da tespit edilemediğini düşünüyoruz. Çünkü korona vakaları yani ateş daha doğrusu ateşli vakaların çoğu hastaneye götürülmüyor. Koğuşta hastalığının geçmesi bekleniyor. Birçok cezaevinden bu konuda haberler alıyoruz. Cezaevlerinde yeterli önlem yok. Hatta çoğunda su bile yok.”