CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Diyarbakır’daki gazeteciler ile kahvaltıda bir araya geldi. Güneydoğu Gazeteciler Derneği’nde (GGC) gerçekleşen buluşmada Tanrıkulu, gazetecilerin gündemlere dair sorularını yanıtladı.
Gazetecilerin Tanrıkulu’na yönelttiği ilk soru, Kırklar Dağı’nda yapılması planlanan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin adının verilmek istendiği hatıra ormanına ilişkin oldu.
BAHÇELİ ORMANI
Kırklar Dağı’nın Diyarbakır’ın kimlik ve kültüründe önemli bir yere sahip olduğunu, Diyarbakırlıların Kırklar Dağı üzerine yakılan türkülerle büyüdüğünü dile getiren Tanrıkulu, Diyarbakır Valisi’nden sahiplenme görmeyen bu önerinin kentte ranta bulaşanlar tarafından gündeme getirildiğini ifade etti. Tanrıkulu, isim vermeden işaret ettiği kesimlerin son dönemde rant ve yolsuzlukla gündeme gelen MHP İl Örgütü tarafından gündeme getirildiğinin hatırlatılması üzerine şunları söyledi: “Yerel denetim mekanizmalarının ortadan kalktığı koşullarda siyasiler üzerinden bu tür rant ilişkileri ile ne yazık ki yerellerde karşılaşıyor. Yerel yönetimler sonuç itibariyle gasp edilmiş durumda. Şimdi MHP’nin hükümetteki ağırlığını kullanarak bazı kişilerin, ranta bulaştığı yönünden bilgiler var. Bu kişiler yaptıkları görülsün istemiyor. Yaptıkları görünmesin diye de Devlet Bahçeli isminin arkasına sığınıyorlar.”
‘DİYARBAKIR SAHİPSİZ DEĞİL!’
Kürtlerin son 5 yılda yaşadığı zulmün, son 40 yılın toplamı kadar olduğunu söyleyen Tanrıkulu, sözlerine şöyle devam etti: “Bunların yaptığı zulüm, 12 Eylül darbecilerinin bile aklına gelmeyen yöntemlerdi. 5-6 yıldır, bu bölgede seçilmiş kimse yok, sadece atanmış memurlar var. Bu yönetim tarzının ne olduğu biliniyor. Kürtler bu cumhuriyetin eşit yurttaşı olmak ve bulundukları her yerde yönetimde olmak istiyorlar. Ama hayır siz olamazsınız deniliyor. Selçuk Mızraklı hepimizin tanıdığı bildiği bir isim. Siyasete girmeden önce kendisiyle ilgili tek bir dava var mıydı? Milletvekili oldu, belediye başkanı seçildi. Fakat daha seçilmeden yerine kayyım atanması talep edildi. Bunların belgesi ortaya çıktı. Bugün de Diyarbakır ve bütün bölge talan ediliyor, atanmışlar eliyle. Bu rantı yapanlar bir seçim sonrası sokakta yürüyebilirler mi? İnsanlar yüzlerine bakmaz. Gideceklerini bildikleri için de talan ediyorlar. Kayyumlar Diyarbakır’ın sahibi değil, Diyarbakır da sahipsiz değil” diye konuştu.
ERDOĞAN’IN SÖZÜ
Tanrıkulu’na, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın dünkü grup toplantısında Selahattin Demirtaş’ı kast ederek sarf ettiği “Edirne’deki, İmralı’dakine hesap verecek” sözlerinin anlamı da soruldu.
Ailesine ve avukatları ile görüştürtülmeyen PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik İmralı’da şu an bir tecrit halinin söz konusu olduğunu hatırlatan Tanrıkulu, “Erdoğan’ın bu söylemi aslında bir çıkmazın ifadesi. Halen böylesi polemikler üzerinden siyaset yürütmesi Kürt meselesine dair çıkmazda olduğunu göstermektedir. Neyin hesabını soruyorsun, sana ne! Kim neyin hesabını verecek sana, senin muhatapların değilse. Erdoğan’ın buradan varabileceği bir yer yok” ifadelerini kullandı.
Bu coğrafyada günlük siyaset konusunda en tecrübeli olanların Kürt siyasetçiler olduğunu vurgulayan Tanrıkulu, “Kürt siyasetçiler bu tür tuzaklara, polemiklere ve oyunlara gelmez” diye konuştu.
KÜRTÇE SEÇMELİ DERSLER
Kürtçe seçmeli ders konusunda ise tüm anne, baba ve velilere seslenen Tanrıkulu “Anadilde eğitim ve öğretim meselesi bütün yurttaşların ortaklaştığı bir talep. Sadece Kürtçe ile ilgili değil, diğer bütün anadillerle ilgili bu talebi güncelleştirmeli ve ısrarcı olmalılar. Bu konuda ısrarcı olmadan bunu bir politikaya dönüştüremezsiniz. Bunun ikinci eğitim-öğretim döneminin başında ortak bir talebe dönüştürülmesi lazım ki, bu meselede yol alabilelim” dedi.
Çözümsüzlükte ısrar edilen Kürt meselesinde devam eden çatışma koşulları ve yaşanan ölümlerin sorulduğu Tanrıkulu, Kürt sorununun sadece bugünün meselesi değil, AKP iktidarının daha da karmaşık hale getirdiği bir mesele olduğunu kaydetti.
AKP’nin 2002 yılında çatışma koşullarının olmadığı bir Türkiye’de iktidarı devraldığını ifade eden CHP’li vekil, o günlerde herkeste Kürt meselesine ilişkin büyük bir barış beklentisinin hakim olduğunu belirtti. O dönemin Diyarbakır Barosu başkanı olarak, hükümet çevrelerinden kendisinden de “örgüt nasıl silah bırakır” konusunda öneriler istendiğini paylaşan Tanrıkulu, “7-8 baro bir araya gelip, örgütün nasıl silah bırakabileceği konusunda çeşitli çevrelerle yatığımız görüşmeler neticesinde bir rapor hazırladık. O rapor çerçevesinde cesaretli davranılsaydı bugün bu koşullara gelinmeyecekti. Oslo, İmralı ve benim de içerinde yer aldığım çözüm süreçleri yaşandı belki ama AKP tarihine baktığımızda bütün ateşkes dönemlerini kendi iktidarları için kullandıklarını görüyoruz. Bu yaklaşım Kürt meselesini bugün daha karmaşık hale getirip, içinden çıkılmaz bir noktaya taşıdı, Kürt meselesi bölgesel bir sorun haline geldi. Nasıl çözülür derseniz biz sürekli olarak şunu ifade ettik; Türkiye’de Kürt meselesinde siyasi aktörlerin inisiyatif alması önemlidir. Ama sadece onlara bırakılamaz. Parlamentonun da bu konuda devrede olması lazım. Parlamentonun devreye gireceği bir mekanizma kurulamadığı gibi, AKP iktidarınca beklenen siyasi rantın sağlanamadığı bir dönem sonrası çok ağır bir süreçle karşılaştık” dedi.
CHP’NÜN KÜRT MESELESİNE BAKIŞI
Kürt meselesi konusunda AKP’yi eleştiren Tanrıkulu, CHP’de bu konuda köklü bir politika değişikliği olup olmadığı sorusuna ise “Bir politika değişikliğinden öte, bu ülke yurttaşlarını kendi kimlikleri ile bir arada tutabilecek bir vizyon oluşturma arayışına girdik. Bunu yapmak çok kolay olmasa da önemli ölçüde aştığımızı düşünüyorum. CHP’nin son yıllarda ortaya koyduğu vizyon ve verdiği mesajlar bunun sadece İstanbul ve İzmir’de değil, bölgede de yansıması olduğunu düşünüyorum” yanıtı verdi.
KÜRDİSTAN RAHATSIZLIĞI
Tanrıkulu, Kürt kamuoyunda tepkilere neden olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Kürdistan” ifadesinden duyduğu rahatsızlık da soruldu. Kılıçdaroğlu’nun bu sözünü, Elmadağ’da katıldığı toplantının dinamikleri içerisinde ele almak gerektiğini savunan Tanrıkulu, bunu bir rahatsızlık olarak anlamamak gerektiğini ifade etti.
CHP’li vekile, partisi tarafından Kürt meselesine dair hazırlandığı açıklanan raporun neden kamuoyu ile paylaşılmadığı da soruldu. Tanrıkulu, bu soruyu, “Kürt meselesinde ne yazsanız ertesi gün eskiyor. Böylesi dinamik bir mesele. CHP’nin bu konuda daha önce açıkladığı 23 maddelik bildirge, Kürt meselesine dair bir siyasi partinin bakışı açısından en büyük çerçevedir vizyon sunma açısından. Fakat bunun yenilenmesi lazım. Sadece bu coğrafya açısından söylemiyorum, bu mesele Kürtlerin yasadığı diğer coğrafyadan ayrı tutulamaz. Bu yüzden de bu çalışmamız sürekli yenileniyor” sözleriyle yanıtladı.
DİAY-DER OPERASYONU VE İDDİANAMESİ
AKP iktidarının Din Alimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (DİAYDER) üzerinden İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni hedef alması üzerinde de duran Tanrıkulu, gerçek manada bu toplumun diline, kültürüne ve inancına sahip çıkan mele ve seydaların İstanbul seçimlerindeki tutumları nedeniyle bugün hedefe konulduklarını ifade etti. Tanrıkulu, “DİAYDER üyesi mele ve seydalar üzerinden İstanbul seçimlerinin intikamı alınmak isteniyor. Savcının hazırladığı iddianame bu iktidarın Kürtlere bakışının yansımasıdır. Beni en çok yaralayan da Kürtlerin anadilinin bu iddianame suç dili olarak gösterilmesidir. Halkın dilinin suç olarak gösterildiği bu iddianame nasıl kabul edilebilir. Bir anadile karşı düşmanlıktır bu” dedi.
Tanrıkulu, AKP’nin toplumsal muhalefeti sokak üzerinden tehdit etmesine de yanıt verdi. İnsanların siyasi, toplumsal, ekonomik rahatsızlıklarını yansıttığı toplantı ve gösteri hakkının anayasal bir hak olduğunun altını çizen CHP’li vekil, Erdoğan’ın bunu bir tehdide dönüştürmesinin son derece tehlikeli olduğunu söyledi. Tanrıkulu, “Amaçları insanları sindirmek ama korkunun ecele faydası yok. Yurttaşların da bu tehditlerden korkacağı yok” diye belirtti.
AYM SEÇİMLERİ
Basın mensuplarının yaklaşan Anayasa Mahkemesi seçimlerine dair sorularına da yanıt veren Tanrıkulu, “Dünyada kadın temsiliyetinin olmadığı tek yüksek mahkeme, Türkiye’deki Anayasa Mahkemesi’dir. 15 erkekten oluşur. Kadın temsiliyetinin sağlanması için bu konuda Meclis’e geçmişte yasa teklifi de verdim. Bu tekliften sonra AYM’ye ‘Yıldız’ isminde yeni bir üye atandı. Ben de sevindin, ne güzel iktidar beni takip edip, kadın üye atadı diye. Fakat sonra baktım ki bu kişi Yıldız Seferinoğlu’ymuş. AKP Rize eski milletvekili ve erkekmiş. Yani böyle bir şey. Şimdi ise önümüzde büyük bir fırsat var. O kadar erkek arasında kadın temsiliyeti olsun. Bu fırsat da Baroların elinde, 3 üye gönderecekler. 81 ilin baro başkanına buradan sesleniyorum seçeceğiniz 3 üye de kadın olsun. Bunu göstererek çok önemli bir tutuma imza atmış olurlar. Bunu Türkiye’de yeni bir dönemin başlangıcını da yapabilirler” dedi.