ÖZEL DOSYA | Kara mayınları “siyasi istikrarsızlık” gerekçesiyle temizlenmedi
Türkiye kara mayınlarını 10 yılda temizlemeyi taahhüt etmişti; ancak durum iç açıcı değil. 18 yılın ardından Türkiye 2025’e kadar da mayınları temizleyemeyeceğini kabul etti ve 2025 sonrası için de ek süre istedi. Milli Savunma Bakanlığı gecikmeye gerekçe olarak “yakın coğrafyadaki siyasi istikrarsızlık”ı gösteriyor.
Haber: BURAK ÜTÜCÜ
Türkiye, Eylül 2003 yılında katıldığı ve Mart 2004 yılında yürürlüğe giren Ottowa Sözleşmesi kapsamında, ilk dört yıl içinde depolanmış mayınları imha etmeyi, ilk 10 yıl içinde de toprak altında bulunan mayınları temizleme taahhüdünde bulundu. Türkiye iç uygulama yasaları çıkartmadı, ancak Anayasa, ceza yasası ve Genelkurmay’ın direktiflerinin anlaşma hükümlerinde geçerlilik kazandırmaya yeterli olduğunu bildirdi.
OTTOWA SÖZLEŞMESİ NEDİR?
1 Mart 1999 tarihinde yürürlüğe giren Ottowa Sözleşmesi, dünyada büyüyen mayın sorununa karşı; anti-personel mayınlarının kullanılması, stoklanması, üretilmesi ve transferinin yasaklanmasını ve imhasını kapsıyor. Anlaşmanın taraf devletleri arasında ABD, İsrail, İran, Çin, Rusya bulunmuyor. Ottowa Sözleşmesi’ne Türkiye de dahil 164 ülke taraf olurken, 32 ülke sözleşmeye imza atmadı. Bu Sözleşmeye taraf olan devletler arasında; Afganistan, Avustralya, Avusturya, Belçika, Hırvatistan, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Almanya, Yunanistan, Macaristan, İzlanda, Irak, İrlanda, İtalya, Japonya, Norveç, Filistin, Polonya, Portekiz, Katar, Romanya, İspanya, İsveç, İsviçre, Ukrayna, Birleşik Krallık yer alıyor. Sözleşmeyi imzalamayan 32 ülke arasında ise ABD, Çin, Rusya, İran, İsrail, Suriye, Pakistan gibi ülkeler öne çıkıyor.
Mayın Yasaklama Anlaşması 1999’da yürürlüğe girdiğinden beri, 33 taraf Devlet tüm anti-personel mayınların kendi topraklarından temizlendiğini bildirdi. Taraf devletler arasında temizliğini ilk tamamlayan 1999 yılında Bulgaristan olurken, Fransa 2008, İngiltere ise 2020 yılında mayınlarını temizlediğini bildirdi.
1 MİLYONA YAKIN MAYININ YÜZDE 7’Sİ TEMİZLENDİ
Türkiye, 1957 ve 1998 arası dönemde 936 bin 663 anti personel kara mayını döşediğini bildirmişti. Türkiye’de 2021 Mart itibariyle toplamda 145,7 milyon m²’lik kirletilmiş alanda 855 bin kayıtlı mayın bulunuyor. Türkiye, 2004 yılında taahhüt etmiş olduğu temizleme işlemini sadece yüzde 7 ile 10 oranında gerçekleştirdi.
2004 yılında Türkiye taraf olduğunda topraklarında 921 bin mayını bulunurken, 2014 yılında bu sayı keşif çalışmaları neticesinde 951 bin olarak kaydedildi. Sonradan keşfedilen artı 30 bin mayınla birlikte, Türkiye’nin 18 yılda topraklarında bulunan mayınların yalnızca 96 binini temizlediğini gösteriyor. Ancak Türkiye uzatma talep başvurusunda 119 bin 361 anti-personel temizliği yaptığını belirtti.
Türkiye, sözleşmeye taraf olduğu 2004 yılında döşeli mayınların dışında stoklarında da 3 milyon mayın bulunduruyordu. Yerleştirilmemiş bu 3 milyon mayını da 2008 yılına kadar temizleme taahhüdünde bulunmuş ancak imha ancak 2011 yılında tamamlanmıştı.
EN ÇOK MAYIN SURİYE SINIRINDA
2021 Mart ayı itibariyle kayıtlı olan 855 bin mayının 606 bini sadece Suriye sınırında bulunuyor. Bu mayınların 411 bin 990’ı anti-personel, 194 bin 615’i ise anti-tank mayınlarından oluşuyor. Anti-tank mayınları sadece Suriye sınırında bulunurken, geri kalan mayınlar ise; 116 bin 115’i İran, 78 bin 917 Irak, 20 bin 275’i ise Ermenistan sınırında bulunuyor. Geri kalan 33 bin 800 mayın ise ülkenin iç kısımlarında bulunuyor.
İçişleri Bakanlığı’nın 1984-2009 yıllarını kapsayan raporuna göre, mayın vakalarında, 644’ü sivil toplamda 1269 kişi yaşamını kaybetti. 5 bin 091 kişi yaralandı.
Türkiye’nin ek süre talep ettiği başvurusunda sunduğu rapora göre, 2004 – 2014 yılları arasında (temizlemenin taahhüt edildiği ilk 10 yılda) mayın bağlantılı olaylar nedeniyle 56 sivil (48 erkek, 8 kadın) hayatını kaybederken, 112 sivil (105 erkek, 7 kadın) ise yaralandı. Bu süreç içerisinde 260 askeri personel mayın sebebiyle hayatını kaybederken 622 askeri personel ise yaralandı.
Yine aynı rapora göre, 2013-2020 yılları arasında 89 kişi el yapımı patlayıcılarla hayatını kaybetti, 430 kişi de yaralandı.
GEREKÇE “YAKIN COĞRAFYADAKİ SİYASİ İSTİKRARSIZLIK”
Türkiye, Aralık 2025’e kadar mayınları temizleyemeyecek. Milli Savunma Bakanlığı’nın ‘2020-2025 Stratejik Mayın Faaliyet Planı’ kapsamında hazırladığı raporda, temizliğin tamamlanamama gerekçesi “Türkiye’nin yakın coğrafyasındaki siyasi istikrarsızlık” olarak gösterildi.
Türkiye’nin sözleşme yükümlüğünü yerine getirmek için 2014 Mart ayında istediği 8 yıllık ek süre talebi kabul edilerek son tarih 1 Mart 2022’ye uzatılmıştı. Ancak, temizliğin bu tarihe kadar da tamamlanamayacağı öngörülmesinden dolayı Türkiye, 1 Mart 2022 ile 31 Aralık 2025 arasını kapsayan 3 yıl 9 aylık yeni bir ek süre talebinde bulundu. Ayrıca, bu süre sonunda da tekrar ek bir uzatmaya ihtiyaç duyacağını bildirdi.
Türkiye’nin 31 Aralık 2025 tarihini takiben isteyeceği üçüncü ek sürenin periyodu henüz bilinmiyor. Ancak, bu talep dördüncü bir mayın faaliyet dönemini de beraberinde getirecek.
2004’te 10 yıl olarak taahhüt edilen temizleme çalışmaları, ek sürelerle gelinen bu noktada 21 senelik bir süreyi somut olarak geride bırakacak olan Türkiye, mayın temizliğinin 2025 Aralık ayına kadar sonlanmayacağını kabul etmiş oldu. Bu süreçte halen keşif çalışmaları yaparak veri güncelleme, yeniden haritalandırma yapacak olan Türkiye, UNDP ile yürüttüğü temizleme çalışmalarını da devam ettirecek.
NİHAİ TALEP HAZIRLANACAK
Türkiye, talepte bulunduğu bu ilk üç yıllık dönem içinde, ‘Mayınlı alanların Teknik Olmayan Keşfinin yürütüleceğini temizleme faaliyetlerine devam edileceğini ve uygulama için nihai talebin hazırlanacağını’ belirtiyor.
-
2021 yılı içinde doğu sınırları boyunca (Ardahan, Kars, Iğdır ve Ağrı illeri) Doğu Sınırı Mayın Temizleme Projesinin (DSMTP) 3. Aşamasına devam edilecek;
-
Doğuda 96 mayın sahası (4 milyon 242 bin 577 m2) ve tüm sınır hattı (Ardahan, Kars, Iğdır ve Ağrı) illeri temizlenecek, Van ili mayınlardan tümüyle arındırılacak.
-
Mardin’de 1 milyon 058 bin m2 büyüklüğünde 27 mayınlı alan 2021-2023 arasında temizlenecek.
-
2021’in sonuna kadar 32 olan askeri manüel mayın temizleme ekipleri sayısı 40’a çıkarılacak.
-
Milli Mayın Riski Eğitim Planı (MMREP) 2021-2023 boyunca sürdürülecek.
2020-2025 MAYIN KEŞİF TEMİZLEME BÜTÇESİ: 104,8 MİLYON EURO
5 yıllık mayın strateji planı kapsamında hazırlanan tabloya göre, 14 milyon Euro’su Milli Savunma Bakanlığı bütçesinden olmak üzere toplamda 104 milyon 800 bin Euro bütçe hazırlandı. Türkiye’nin ortak temizleme çalışması yürüttüğü Birleşmiş Milletler Kalkınma Ajansı’nın (UNDP) ilettiği bilgiye göre, proje kapsamında Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından sağlanan yaklaşık 20,7 milyon Euro ile bir taraftan Kars, Ardahan, Ağrı ve Iğdır illerindeki mayınlar temizlenirken diğer taraftan da Güneydoğu ve Doğu illerinde yer alan 3500’den fazla mayın tarlasına yönelik Teknik Olmayan Keşif faaliyeti gerçekleştiriliyor.
Proje kapsamında, 4.2 milyon metrekare alanın temizlenerek MAFAM’a teslim edilmesi bekleniyor.
MAYIN TEMİZLEMEDE ÖNCELİK SIRALAMASI
Türkiye, mayın temizleme faaliyetlerindeki arazi öncelik sıralamasını da şöyle önceliklendiriyor;
-
Güney ve doğu sınırları boyunca mevcut olan ve yeni teknolojik sınır denetim sistemlerinin inşasını engelleyen mayın sahası arazilerin temizliği, (gözetleme kulesi, devriye yolu vs.).
-
Yerleşik halk için tehlike oluşturan mayın sahalarına sahip iç araziler.
-
Türkiye’nin sınırları ve iç kısımlarında özel mülkiyette dava konusu olan araziler.
-
Devlet kuruluşları tarafından temizlenmesi talep edilen araziler.
Ağrı, Ardahan, Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Gaziantep, Hakkari, Hatay, Iğdır, Kars, Mardin, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak, Tunceli ve Van mayının bulunduğu iller olarak yer alıyor.
Türkiye halihazırda depolarda muhafaza edilen 6 bin 408 adet mayını yıllara göre imha planı oluşturdu. 2020 yılında 2 bin 851 adet imha edilirken, 2021 yılında ise 557 adet mayının imhası gerçekleşti. 3 bin adet mayın ise depolarda eğitime ayrılmak üzere stoklandı.
MAYINSIZ BİR TÜRKİYE GİRİŞİMİ: ÖNCELİK SINIR DEĞİL, İNSAN OLMALI
Mayınsız Bir Türkiye Girişimi Koordinatörü Muteber Öğreten, bunun bir insanı mayın temizleme çalışması olduğunu hatırlatıyor. Türkiye’nin temizleme çalışmasındaki hazırladığı öncelik sıralamasının kafalarda soru işareti yarattığını belirten Öğreten, ‘‘Mayınlar, savaş ve çatışmanın olduğu her yerde oluyor. Türkiye’nin istediği üç yıllık ek süre talep raporunda, temizlik önceliğinde sınırların ilk sıraya alınması Ottowa Sözleşmesi’nin ruhuna aykırı. Temizlik önceliğinde, yerleşik halk için tehlike oluşturan alanların birinci sırada olması gerekiyor, sınırların değil.’’ ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin uzatma taleplerinin alışkanlık haline geldiğini söyleyen Öğreten, “2025’te istenecek ek süre ile dördüncü keşif ve temizleme dönemine gireceğiz. Gelinen noktada 18 yılda yapılan temizliğe bakılınca, yaptırım olmaması Türkiye’nin rahat hareket etmesine sebep oluyor. Mayınlı alanların temizliğinde yaşanan her gecikme, önlenebilir olan daha fazla mağduriyet ve kayıpla sonuçlanıyor. Bu da sözleşmenin “antipersonel mayınlar yüzünden ortaya çıkan mağduriyetlere ve kayıplara son verme” temel amaci ile örtüşmüyor.”
Kara Mayınlarının Yasaklanması için Uluslararası Kampanya (ICBL) girişiminin 2021 raporuna göre, kara mayınlarının kurbanı olanların sayısı üst üste altı yıldır artış gösteriyor. Kasım 2021’de açıklanan Kara Mayınları Monitörü raporunda, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 54 ülke ve bölgede kara mayınları yüzünden hayatını kaybeden veya yaralanan kişilerinin sayısı 2020’de yüzde 21 artış yaşandığı kaydedildi.
ICBL’in iç bölgelerdeki mayın sahalarının civarında yaşayan nüfusa ve sınırlarda etkilenen nüfusa (mülteci nüfusu dahil) yönelik risk eğitimi için daha detaylı bir iş planı sunması gerektiği görüşünde. ICBL, uzatma döneminin her yılı için yıllık planlar ve bütçeler sunulması gerektiğini belirtirken, verilecek olan risk eğitiminin kim tarafından, hangi hedef gruplara yönelik ve hangi yöntemler kullanılarak verileceği konusundaki bilgilerin uzatma talebinde yer almadığını aktardı.
“SADECE BİR YERDE MAYIN TEMİZLEME İŞLEMİ YAPILDI”
Türkiye’nin uzatma başvurusunda belirttiği rakamlara göre de 33 bin mayın halen iç kesimlerde bulunuyor. İnsan Hakları Derneği Tunceli Şube Başkanı Gürbüz Solmaz’a göre Tunceli’de halen 10 bin mayın bulunuyor. 2019 yılında 2 çocuğun mayına basarak hayatını kaybettiğini hatırlatan Solmaz, ‘‘Ayrıca çatışmalı süreçlerden kaybolan ya da unutulan yani doğada serbest olarak bulunan savaş artığı mühimmatlarla birlikte bu sayının daha fazla olduğunu tahmin ediyoruz. Tunceli’de şu ana kadar bizim bildiğimiz sadece bir yerde mayın temizleme işlemi yapıldı. Merkeze bağlı Kanoğlu köyünde. Onun da nedeni oradaki karakolun başka yere taşınması. Mayınların bu zamana kadar temizlenmemiş olmasının nedeni çok masraflı bir iş olmasından kaynaklı ya da Türkiye’nin yeterli ekipman ve personelinin olmayışı diye düşünüyorum’’ dedi.
Hayvancılık ve mevsimlik tarım işleriyle uğraşan vatandaşların durumdan etkilendiğini söyleyen Solmaz, ‘‘Mayınların temizlenmeme sebebi güvenlik güçlerinin kendilerine göre risk oluşturacak bölgeleri güvenlik altına alınması diye düşünüyorum. Ama bu tür yaklaşımlar özelikle hayvancılık yapan ve mevsimsel olarak geçimini sağlamak için mantar toplayan vatandaşlarımızı etkiliyor. Bizler insan hakları savunucuları ve ayrıca Tunceli’de yaşayan vatandaşlar olarak Ottowa Sözleşmesine uyularak bir an önce bu mayınların temizlenmesini talep ediyoruz’’ diye konuştu.
KERESTECİOĞLU: YURTTAŞLAR KÖYLERİNE DÖNEMİYOR
Türkiye’nin BM’ye sunduğu raporlardan hareketle mayın temizliğinin sadece iki bölgede yapıldığını söyleyen HDP İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, ‘‘Avrupa Birliği (AB) projesi kapsamında İran sınırında ve Suriye sınırında duvar örmek için temizlik yapılıyor. Oysa sivillerin yaralanmasına ve can kaybına sebep olan patlamaların çoğunluğu henüz temizleme çalışması başlamayan iç bölgelerde yaşanıyor. Türkiye, Birleşmiş Milletler’e gönderdiği bilgilendirmede sınırlardan elde edeceği tecrübe ile iç kesimlerde temizleme yapacağını bildirdi. Fakat bu konu ne bir programa bağlandı ne kesin tarih verildi’’ diye konuştu.
İç kesimlerdeki mayınların 1990’lı yıllardaki köy boşaltmalarının ardından yerleştirildiğini belirten Kerestecioğlu, ‘‘Mayın temizliğinin yapılmaması yurttaşların köylerine, evlerine dönememesine de sebep oluyor. Yaklaşık 30 yıllık bir sorun bu. Bunca zamanda mayın temizliğinin zımnen engellenmesi Kürt sorunun çözümsüzlüğünde kilit noktalardan biridir. Mayınların temizlenmesi barış için atılan büyük bir adım olacaktır’’ şeklinde konuştu.
Mayın alanların temizlenmesinin tarıma da büyük katkı sağlayacağını söyleyen Kerestecioğlu, ‘‘Ziraat Mühendisleri 216 bin dekar büyüklüğündeki mayınlı arazinin yaklaşık 170 bin dekarının tarıma elverişli olduğunu belirtiyor. Bu araziler temizlenerek tarıma açıldığında buğday, arpa, mısır, gibi pek çok ürün yetiştirilebilir. Bugün Ukrayna’nın Rusya tarafından işgal edilmesinin Türkiye’ye en büyük etkilerinden birinin buğday fiyatlarındaki artış olacağı konuşuluyor. Çünkü Ukrayna ve Rusya, Türkiye’nin en çok buğday ithal ettiği ülkeler arasında yer alıyor. Arazilerini verimli kullandığında Türkiye tarımda dışa bağımlılıktan kurtulabilir.’’
Başka şehirlere giden mevsimlik işçiler için de istihdam sağlanabileceğini ifade eden Kerestecioğlu sözlerine şöyle devam etti: ‘‘Ayrıca en çok mayınlı arazi bulunan illerin arasında Gaziantep, Mardin, Urfa, Şırnak gibi istihdamın düşük olduğu şehirler bulunuyor. Bu arazilerin tarıma kazandırılması, bu kentlerden mevsimlik tarım işçisi olarak başka şehirlere gitmek zorunda kalan yurttaşlara kendi topraklarında üretme imkanı yaratacaktır.’’
“SİYASİ İSTİKRARSIZLIK KABUL EDİLEBİLİR GEREKÇE DEĞİL”
Milli Savunma Bakanlığı’nın 2020-2025 Stratejik Mayın Faaliyet Planı raporunda temizliğin tamamlanamama gerekçesi olarak ‘yakın coğrafyadaki istikrarsızlık’ gösterilmişti. HDP Milletvekili Kerestecioğlu, AKP iktidarının ‘komşularla sıfır sorun politikasının’ yakın coğrafyadaki siyasi istikrarsızlıkların AKP iktidarının, komşularla “sıfır sorun” politikası yakın coğrafyadaki siyasi istikrarsızlıkların çözümüne değil, derinleşmesine neden oluyor. Dış politikadaki bu tutum içeride de sözüm ona güvenlikçi politikaların yoğunlaştırılması ve mayın temizliğinin geciktirilmesiyle doğrudan bağlantılı. Sözüm ona güvenlikçi diyorum çünkü bu politikalar yurttaşların güvenliğini sağlamaya yönelik değildir. Kara Mayınlarının Yasaklanması için Uluslararası Kampanya (ICBL) girişiminin yayınladığı son rapora göre sadece 2020’de Türkiye’de 24 kişi mayınlar nedeniyle yaşamını yitirdi. Dolayısıyla Savunma Bakanlığı’nın sunduğu gerekçenin kabul edilebilir bir tarafı bulunmamaktadır. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından Türkiye’nin etrafındaki siyasi istikrarsızlık daha da yükseldi. Mevcut koşullarda Türkiye öncelikle içerideki sorunlarını çözüme kavuşturmalıdır. Toplumu kutuplaştıran, düşmanlaştıran, yurttaşlarını tehdit unsuru olarak gören politikalarla istikrar ve güvenlik sağlanamaz.’’
Kasım 2020’de Sayın Bakan Hulusi Akar’a mayın temizliği ile ilgili soru önergesi yönelten Milletvekili Kerestecioğlu, ‘‘10 yılda temizlemesi gereken mayını 21 yılda temizleyemiyorsa, sorunun teknik kapasiteden kaynaklanmadığı açıktır. İktidar bu sorunu çözmemeyi tercih etmektedir. 2025’te de aynı iktidarla ya da benzer bir anlayışla yönetilecek olursak mayın temizliği için çok daha uzun süre beklememiz gerekecektir. Mayınları temizleme iradesi gösterecek şeffaf bir yönetim olduğunda çok hızlı bir biçimde temizleme işlemenin tamamlanacağı kanaatindeyim’’ dedi.
“DEVLET, DEVLETİN BEKASI MANTIĞIYLA BAKIYOR”
İnsan Hakları Derneği (İHD) verilerine göre 1990-2002 yılları arasında 512 mayın patlaması sonucu 838 kişi hayatını kaybetti. 937 kişinin yaralandığı patlamalarda, yaralananlardan 214’ü çocuk. Diyarbakır Barosu Başkan Yardımcısı ve Çocuk Hakları Merkezi Koordinatörü Avukat Gazal Bayram Koluman, devletin çocuklar konusunda samimi bir politika belirlemediğini ifade etti.
Devletin mağdur temelli değil, devletin bekası mantığıyla hareket ettiğini belirten Koluman, ‘‘Devlet, bu konuda sorumluluktan kurtulmak için hak ihlalinin yaşandığı ilk andan itibaren buna sebep olanın başka örgütler olduğunu söyleyerek, devlet olarak üzerine düşeni yapmaktan imtina ediyor. Oysa sınırları içinde yaşanılan her türlü ihlalden pozitif yükümlülükler çerçevesinde tek sorumluluğun kendisinde olduğunu bilmesine rağmen, henüz hiçbir dosyada cezai anlamda sorumlu tespit edilemediğinden dosyalarda takipsizlik kararı veriliyor. Elbette bunun en önemli nedeninin yıllardır süregelen cezasızlık politikası olduğunu biliyoruz. Mağdur temelli değil, devletin bekası mantığıyla bakılarak, güvenlikçi politikalarla hareket edilmesi ve alınmayan önlemlerle birlikte, neticede yaşanan hak ihlallerinde sorumluların yargı önüne çıkarılmamasının bir sonraki yaşanan ihlalinin de sebebi olarak görülmelidir’’ ifadelerini kullandı.
Mayın ve benzeri el yapımı patlayıcılar nedeniyle yaşanan can kayıplarının hukuki boyutuna da değinen Koluman süreci şu şekilde aktardı: “Yaşanan can kayıplarına ilişkin olay bazlı ceza soruşturması ve idari yönden açılan tazminat davaları şeklinde iki yol izlenmekte. Ceza dosyalarında demin ayrıntılı izah etiğim gibi failin tespit edilemediğinden takipsizlik ile sonuçlanmakta. Dolayısıyla ceza yargılamasının amacı olan maktul yakınlarının manevi olarak adalet arayışı tatmin edilemediğinden devletle olan yurttaşlık bağı zedelenmekte.”
İdari yargı kanalıyla açılan tazminat davalarındaki sürece dair de konuşan Koluman sözlerine şöyle devam etti: ‘‘Uluslararası yargı kararlarına bakıldığında tatmin edici rakamlar verilmediğini görüyoruz. Herkesçe bilinen Ceylan Önkol davası bunun en bariz örneğidir. Ceylan’ın aile avukatları ceza dosyasında ilerleme kaydetmeyince, 2 defa AİHM’e (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) müracaat etti. Ceza dosyasında uzun süren gizlilik kararları ile etkin soruşturma yapılmadığı ve yaşam hakkı ihlal edildiğine dair yapılan başvuruları AİHM reddederek acı bir karar verdi. Ve ceza dosyası Lice Cumhuriyet Başsavcılığınca, failin tespiti için yeterli delil bulunmadığından dosyada Daimi Arama Kararı verilerek tozlu raflara kaldırıldı.’”
* Bu haber Medya Araştırmaları Derneği‘nin ICFJ (International Center for Journalists-Uluslararası Gazeteciler Merkezi) işbirliğiyle yürüttüğü “Yeni Nesil Araştırmacı Gazetecilik Eğitimleri Projesi” kapsamında hazırlanmıştır.