Hatay’da iyileşmek için iyileştirici koșullara ihtiyaç var
Duygu KIT
DERSİM- Deprem sonrası aile bireyleri, yakınlar, yaşam alanları, ortak alanları kaybedildi. Kimi dostunu, akrabasını, sevdiğini, kimi kendini var ettiği alanları kaybetti. Bu kayıplar çeşitli ruhsal yaralanmaları beraberinde getirdi ve bir yas sürecini başlatmış oldu. Toplum olarak büyük bir travma yaşadığımızın aksine yaralarımız hala ortak mı? Kentin psikososyal durumu için Hatay Eğitim ve Araştırma Sahra Hastanesi’nde görev yapan Psikiyatri Uzmanı Dr. Mihriban Yıldırım ile konuştuk.
‘KONTEYNER KENTLER İNSANLARIN İHTİYAÇLARINA GÖRE DÜZENLENMEDİ’
‘Konteyner kentlerin insanların sosyal bir varlık olduğunu yok sayarak düzenlenmiş’ olduğunu söyleyen Yıldırım ilk olarak barınma sıkıntısına dair bilgi veriyor, “Barınma sorunu konteyner kentlerle çözülmeye çalışıldı, ancak bu ilk dönemler için geçici bir çözüm olmalıydı, ki hala çadırlarda yaşayan insanlar var. Ortak yaşam alanları, sosyalleşme ihtiyacı gözetilmemiş. Geçici olması gereken barınma alanları insanların kültürel sosyal gereksinimlerini yok sayarak uzun süreli bir yaşam alanı haline geldi ne yazık ki.” Kalabalık ailelerin 20 metrekarelik konteynerlarda yaşamak zorunda olduğunu belirten Yıldırım sadece konyetner ile yerinde bir çözüm olamayacağını vurgulayıp kaygılarını şöyle dile getiriyor, “Özel alanın kalmayışının da sosyal alanların olmayışının da olumsuz etkileri var. Ne sosyalleşme ihtiyacı gözetilmiş ne de mahremiyet.”
‘CİDDİ BİR SOSYAL YAŞAM KRİZİ GÜNDEMDE’
Gündelik yaşama ilişkin aksamadan çok tekrar kurulamayan temel sıkıntıların olduğunu söyleyen Yıldırım şöyle devam ediyor, “Her yağmurda yeni sorunlar, su baskınları oluyor. Alt yapı, elektrik sorunları, su kesintileri devam ediyor. Ne temel yaşamsal ihtiyaçlar ne de nitelikli bir sosyal bireysel yaşam olanakları sağlanmış değil. Ulaşım için toplu taşıma yeterli değil, yıkımlar nedeni ile ciddi trafik sorumı var. Trafik kazaları artmış durumda. Kadınların yükü oldukça arttı. Hem kendi travmaları işe hem çocukların travmaları ile baş etmek zorundalar. Evlerinin ne olacağı, yapılaşma, eğitim, kentin yeniden inşası ile ilgili ciddi belirsizlik var. Kullanılmayan kamusal hizmetlerin faturaları bile borç olarak yansıyor. Borç, işsizlik, belirsizlik, yaşam alanlarının niteliksiz oluşu her şey ciddi bir sosyal yaşam krizi olarak devam ediyor. Bu durumun ciddi psikolojik yansımaları var.”
‘İYİLEŞMEK İÇİN İYİLEŞTİCİ BİR ORTAMA İHTİYAÇ VAR’
İnsanlar kayıplarının yasını tutabilecek güvenli yaşam alanlarına sahip olmadığını belirten Yıldırım şöyle devam ediyor, “Yasın başlayabilmesinin ön koşulu güvenli bir ortamda olabilmek şart. Ancak koşullar ne yazık ki bırakın iyileşmeyi travmayı artırıcı bir etmen. Hastaneye ulaşabilmek de ciddi bir sorun. Normalde elli yataklı psikiyatri servisi olan, 12 psikiyatri hekiminin olduğu Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde ne yazık ki şu an dört hekimi var. Tedavi için yataklı bi̇ri̇mleri̇mi̇z yok.”
‘KENTİN, KENT SAKİNİNİN, DOKTORUN HERKESİN DURUMU AYNI’
Hekimlerin çalışma ve tedavi koşullarına dikkat çeken Yıldırım mevcut koşullardan ötürü sağlıklı bir hizmet sunamadiklarina dikkat çekerek, “Başvurabilen hastalarımıza bakacak olursak, şizofreni, bipolar bozukluk, depresyon gibi kronik psikiyatri hastalarımızın tedavileri aksadı, takipleri yapılamıyor. Hastalar ataklar geçiriyor, yakınları çaresiz. Deprem travması, kayıplar, kötü yaşam koşulları ciddi şekilde travmatize etkiler yarattı. Tahammülsüzlük çok belirgin, acil servise başvuran darp vakalarında artış olduğunu görüyoruz. Depresif belirtilerle başvuran hastalarımıza normalde basit yaşam tarzı değişiklikleri öneririz ama burda açık havada yürüyüş önermek bile büyük lüks.” diyor.
‘YAŞAM KOŞULLARININ SOSYAL VE KÜLTÜREL DOKUYA UYGUN HALE GETİRİLMESİ LAZIM’
Tüm bunların önlenebilmesi için bir an önce yaşam koşullarının düzeltilmesi gerektiğine vurgu yapan Yıldırım, “Hatay’da uzun süreli etkileri ne yazık ki zamanla göreceğiz. Bu koşullarda yas sürecinin sağlıklı yaşanmaması ile birlikte depresyon, kaygı bozuklukları öngörülebilir psikiyatrik hastalıklar. İntihar düşüncelerinde artış olduğunu gözlemliyorum başvuran vakalarda. Bunlara karşı sosyal ve kültürel dokuya uygun kalıcı yaşam alanlarının oluşturulması gerekiyor.”