MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, kendisini takip eden MHP muhabirleriyle dün akşam yemekte bir araya geldi. Bahçeli, AK Parti içinde var olduğunu iddia ettiği ‘bylokçuları’ açıklamazsa Kılıçdaroğlu hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi.
Cumhuriyet’ten Selda Güneysu’nun haberine göre Bahçeli’nin sorulara verdiği yanıtlar özetle şöyle:
Irak, ABD askerlerinin gitmesi için bir karar aldı ve onaylandı. Komşu ülkeleri de kapsayacak şekilde bölgede istikrarsızlık biter mi, biterse nasıl biter?
Bu, sürekli devam edecek bir olay değildir. Süreklilik kazanırsa Ortadoğu’da çok daha tehlikeli olaylar yaşanır. Onun için bazı kararların alınmasında Rusya, ABD oradaki istikrar, huzur ve demokrasinin gelişimi konusunda tutarlı davranışlar içerisine girmelidir. Yani bir ülke, bir zamanlar, “Biz çok kötü durumdayız. ABD gelin, Saddam rejimini devirelim” diyor. ABD’liler geliyor. Orada 14 yıl kalıyor, çok değişik olaylar yaşanıyor. Şimdi ise yaşanan olaylar karşında Irak Meclisi, “ABD artık sen git” diyor. Böyle bir durum karşısında bir millet meclisinin, yani Irak meclisinin almış olduğu bir karara ABD eğer her ülkedeki iradeye saygı göstermeyi prensip kabul eden bir anlayışla davranıyorsa, çekip gitmesi lazım. Ama “Ben gitmem, çıkmam buradan” diyor. Böyle bir sakat anlayışı hiçbir ülkenin kabul etmemesi gerekir. Bugün Irak’ta bunun sonucunu alırsa her gittiği yerden çıkmama anlayışında olur. O zaman ne yapacağız, dünyayı bir ülke mi yönetecek? Böyle bir şeyi kabulümüz mümkün değildir. Onun için Irak halkının alacağı kararları dikkate almakta ve bazı çalışmaları artık sonuçlandırmakta yarar vardır.
Bunun başlıcası Irak Anayasası’nın gözden geçirilmesi, yeni bir anayasa çerçevesinde Irak’ın toprak bütünlüğü, siyasi düşünceleri bir araya getirecek olan demokratik yaklaşımları ele alarak, halka dayalı bir yönetimin teşekkülüne gidilmesidir. Ve Irak halkının da “Bu hükümeti ben kurdum, bundan sonra da sahibiyim” demesi lazım. Bazı etnik ve mezhep tartışmalarının dışında hareket etmelerinde yarar var. Bunun aynı şekilde Astana toplantıları çerçevesinde de düşünülmesi gerekir. Yani İran, Rusya ve Türkiye’nin katılımıyla başlatılmış ve 11.’si gerçekleştirilen Astana toplantılarındaki gelişmeleri dikkate alırsak ilk yapılması gereken: Cenevre toplantılarında anayasal zeminin oluşması noktasındaki mutabakata bir an evvel varmaktır. O mutabakat çerçevesinde Suriye’de yeni bir anayasanın yazılması ve o anayasaya göre de başta Suriye’nin toprak bütünlüğü olmak üzere, orada yaşayan halkın temsil kabiliyetinin olduğu bir demokratik seçimle Esad’ı göndermek yerine halkı getirmek lazımdır.
‘ERDOĞAN ESAD CANİSİYLE GÖRÜŞMEZ’
CHP ve İYİ Parti’nin Esad ile doğrudan görüşme ve temas kurma gibi çağrıları vardı. Doğrudan temas olmasa da MİT Başkanı Hakan Fidan’ın istihbarat düzeyinde bir görüşmesinin olduğu bir sürecin başladığı iddia ediliyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
– Tabii Türkiye’nin takip etmiş olduğu politikalar, o politikaları hayata geçiren yöntemler açısından ayrıntılı bir bilgiye sahip olduğumuz söylenemez. Ama Türkiye büyük bir devlettir. Önemli kurumları vardır. Bu kurumlarda yetişmiş çok güçlü elemanları vardır, bunların Türkiye’nin geleceği açısından, bekası açısından, muhtelif temaslar içerisine girmeleri, bir başka devletle ilişkiye girmek yerine Türkiye’nin çıkarlarını planlayan bir anlayışa sahip olduklarını ifade ederek, kabul etmek lazımdır. Bu konuda hükümetin direkt temas kurmasa da birçok yerlerle temasa geçebilecek bir durumda olması lazımdır. Bu görüşmelerde mahsurlu bir taraf yoktur. Ama “İlle de siz görüşünüz” gibi bir inada bindirilerek, bir başka siyasi amaç hedefleniyorsa, benim şu an için gördüğüm, tanıdığım Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bu çağrılara uyarak Esad denilen cani ile oturup görüşeceğine ihtimal vermiyorum. İdlip meselesi çözülmelidir. Rusya rejimin yanındaki gücünü çekmelidir. Türkiye ile olan diyaloglarını olumlu geliştirmeye gayret göstermelidir. Esad ile bir yere varması mümkün değil.
FETÖ’nün siyasi ayağının ortaya çıkarılmasına vurgu yaptınız. CHP’den bir araştırma komisyonu kurulması önerisi geldi. Bunun yöntemi ne olmalı, nasıl ortaya çıkarılmalı?
– Araştırma komisyonunda ısrar etmek ve herkesi oraya da davet etmek, eğer çok kuşku verici davranışlarının üzerini örtmek gibi bir çabaları yoksa, bir anlamı olmaz. Kalkıp 5 partiyi bir araya getirdik Meclis’te, ne yapacağız hepimiz? Savcılık mı yapacağız, hakimlik mi? Kolluk kuvvetlerinin mensupları mı olacağız? Birtakım olayları yakından izleyecek tarzda, geçmişte olduğu gibi dinleme falan, bu tür işler mi yapacağız? Böyle şey olmaz. Bir de bunu çok saptırıyorlar. İşte zaten bizi düşündüren, CHP’ye olan güvenimizi sarsan nokta burasıdır. Bu konuyu televizyonlara çıkan değerli bilim insanları ve gazeteciler, CHP lehine saptırarak değerlendirmeye çalışıyorlar.
Şimdi hep birlikte düşünelim: 15 Temmuz gecesi bir grup TRT’yi ele geçirmiş, orada görevli bir spiker hanımefendiyi zorla kameranın karşısına oturtmuş, Yurtta Sulh Konseyi’nin bildirisini okutuyorlar. Böyle bir düşünceye sahipseniz, demek ki 15 Temmuz’un arkasında bir Yurtta Sulh Konseyi var. Konsey kavramını ele aldığınızda, bu bir tek kişi anlamına gelmez. Konsey kavramının içine neyi dahil etmek istiyorsanız onlar oradadır. Bunların içerisinde darbeyi yapan askerler olduğu gibi darbecilerle hareket eden siviller, bürokratlar olabilir. Darbe başarılı hale gelirse de ülkeyi yönetecek bir yönetim kadrosunun bulunması lazım. Şimdi böyle bir durumu biz araştırıyoruz.
Birkaç örnek vermek istiyorum. Türkiye’de yapılan ilk ihtilal 27 Mayıs darbesidir. Bu darbe emir komuta zinciri içinde oluşmuş bir darbe değildir. Böyle bir darbeden sonra bunlar bir Milli Güvenlik Komitesi oluşturmuşlardır. İşte bu komitenin birçok ismi hemen hemen hepsi asker. Yani diyorlar ki “Darbeyi biz yaptık, ülkeyi biz yöneteceğiz. Biz de bir Milli Birlik Komitesi oluşturduk bu yönetecek.” Peki bu komite nasıl yönetecek? Bir hükümet oluşturmaları lazım. İşte 27 Mayıs ihtilalcilerinin oluşturduğu hükümet. Bunların içerisinde öyle isimler var ki bir kısmı asker ama büyük bir çoğunluğu bürokrat ve siyasetçi. Burada 27 Mayıs’ı tahlil ederken, bunları değerlendirirken, ne yapmamız lazım? Eğer başarısız olsalardı 30’u aşkın Milli Birlik Komitesi üyesinden hesap sorarken, bu siviller ne olacaktı? O zaman bunlar nerede ne görev yapacaklardı? Bunların içerisinde birçok şahıslar var ve siviller, bürokraside ve siyasette önemli şahsiyetler. Esas CHP’ye örnek teşkil edecek bir olaydan size bahsetmek istiyorum: Türkiye’de 12 Mart’tan sonra oluşan yapı üzerinde bazı değerlendirmelerde bulunmak istiyorum. Buna CHP ve diğer partiler de cevap versin. Yani Genelkurmay, Kara Kuvvetleri’nin de içinde olduğu 5 adet emir komuta zinciri içinde bir muhtıra verilmiş, bu hükümetin istifasını gerektirmiş ondan sonra da 26 Mart 1971 ile 11 Aralık 1971 tarihleri arasında, 33. Hükümet kurulmuş. Bu hükümet halktan iradeyle mi gelmiş? Bu tarihlerde seçim mi olmuş, seçimlerde bu kabineyi oluşturan şahıslar aday mı olmuş?
Mesela bakın, Başbakan Nihat Erim. CHP’den istifa ettirilerek başbakan yapılan kişidir. Eğer 12 Mart’ta netice alamamış olsalardı, “Bunların içinde siyasi uzantı kimlerdir” diye sorduğunuzda, o zaman Nihat Erim başta gelir. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Atilla Karaosmanoğlu, bağımsız ama bürokrat. (Devlet Bakanı Mehmet Özgüneş, bağımsız. Doğan Kitaplı, AP’li, Gençlik ve Spor Bakanı Sezai Ergun, AP’li. Gümrük Bakanı Haydar Özalp AP, Adalet Bakanı İsmail Hakkı Arar CHP, Milli Savunma Bakanı Ferit Melen Cumhuriyetçi Güven Partisi. İçişleri Bakanı Hamdi Ömeroğlu bağımsız, Osman Olcay bağımsız, Maliye Bakanı Sait Naci Ergin bağımsız, Milli Eğitim Baknı Şinasi Örel bağımsız, İmar ve İskân Bakanı Selahattin Babüroğlu bağımsız, Bayındırlık Bakanı Cahit Karakaş AP, Mukadder Öztekin CHP, Sağlık Bakanı Türkan Akyol bağımsız, Cevdet Aykan bağımsız, Çalışma Bakanı Atilla Sav CHP, Nezih Devrez CHP…)
Bunu okudum, çünkü 12 Mart’ta bu 5 general başarılı olmasaydı, bunların hepsini tutuklayıp, adaletin önüne koyup (o zamanki şartlarda idam falan da geçerliydi, müebbet de vardı) hepsini cezalandırdınız. Peki ben o zaman siyasetin içerisinde olsaydım, deseydim ki, “Bunların içinde siyasi ayak hangisidir?” Bir konsey var ama bir siyasi ayak da var. Yani siyasi katılımla ülkeyi yönetmeye talip olmuş, muhtıracılarla uzlaşmış bir siyasi kadro var. Bu siyasi kadro kimdir diye sorduğumuzda eğer bunlar bakan olmasaydı, bilemezdik kim olduğunu. Ama şimdi biliyoruz. Bir bölümü AP’li bir bölümü bağımsız bir bölümü CHP’li.
15 Temmuz… Şu an müebbet cezası almış Silivri ve Sincan Cezaevi’nde bulunanlar, eğer başarılı olsaydı ne olurdu? Şunu soruyoruz: Hükümeti kimle kuracaklardı? Cumhurbaşkanları kim olacaktı, başbakanları kim olacaktı? Yurtta Sulh Konseyi’nin unsurları kimler olacaktı? Bunlar hangi partide varsa, ortaya çıkartın diyoruz. FETÖ’nün uzantısı, siyasi ayağı bunlar olsa gerektir diyoruz. Yoksa şunlar şunlar vardı, bunları açıklayınız gibi ifadeler var. Biz nereden açıklayacağız polis miyiz biz? Siyasi ayağı öğrenebilmek için 15 Temmuz’daki darbeyi başarılı kılabilecek bir geri dönüş mü yapalım? Yurtta Sulh Konseyi kimlerden oluşuyor, görmek için Türkiye’deki siyah-beyaz filmi geriye çevirip, yeniden mi oynatalım? Ama diyoruz ki kim bunlar kardeşim? CHP’nin içinde varsa çıkartın, MHP’nin içinde varsa çıkartın, bürokraside varsa çıkartın, sağdan soldan görevlendirilmişler varsa, çıkartın. Bazılarını ABD görevlendirmiş adı “bağımsız…” Biz bunu soruyoruz. Yoksa CHP’nin kuracağı komisyonun üç üyesiyle bu iş olmaz. Ama bu 15 Temmuz’un ruhuna inmiş, onlarla geçmişte münasebetleri olan insanlar Yurtta Sulh Konseyi’ni benden çok daha fazla tanıyor olsa gerektir. Biz de diyoruz ki bunu çıkartın. Ama istismarından artık vazgeçin. Çorbacıyla, tatlıcıyla artık uğraşmayın. Bunlarla uğraşın. Bunların hepsini geçmişteki olaylara bakarak söylüyoruz.
Geldik şimdi en ağır darbelerden bir tanesine: 12 Eylül darbesi… 5 komutanın dışında eski komutanlardan biri Bülent Ulusu. Başbakan olmuş. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Zeyyed Baykara. Hangi siyasi eğilimdedir acaba? Devlet Bakanı Başbakan Yardımcısı Turgut Özal, hangi siyasi eğilimdedir? Şimdi çok çok konuşan Faik Öztrak. Soruyorum: İlhan Öztrak neyin olur acaba? 12 Eylül’de Devlet Bakanı İlhan Öztrak değil miydi? Bir tanesi var Mehmet Özgüneş, hem 27 Mayıs’ta var hem 12 Eylül’de var. Adam joker. Adalet Bakanı Cevdet Menteş… Milli Eğitim Bakanı Hasan Sağlam, Maliye Bakanı Kaya Erdem, Adnen Başer Kafaoğlu, eski Marksistlerden bir başka bakan… Cafer Tayyar Sadıklar, Turan Esener, Şahap Kocatopçu…
‘SİVİL BÖLÜM NEREDE? ÇANKAYA’DA MI?’
12 Eylül başarılı olunca, bunlar hükümet oldu. Başarısız olsalardı askerler gerekli cezaya muhatap olurken, bu isimler geldikleri yere saklanmış olsalardı, o zaman bunun da siyasi ayağını araştırıp duracaktık. Şimdi siyasi ayağı sorup duruyorsun Faik Öztrak, yahu şu amcana bir bak bakalım, kimdir? Bu siyasi ayak mıdır, yoksa başka bir ayak mıdır? Onun için siyasi ayak kavramını saptırarak, efendim bir siyasi iktidarın içinde efendim şu kadar vardı ile uğraşmaya gerek yok. Bugüne kadar 3 yıl geçmiştir. 15 Temmuz gecesinden itibaren Yurtta Sulh Konseyi’ni oluşturan, Yurtta Sulh Konseyi’nin propagandasını yapan, sık sık tekrar eden, başta televizyondaki konuşmacılar, ondan sonraki komutanlar… Bize soracağınıza şu anda Sincan’da yatan 40’ın üzerinde orgeneral, tuğgeneral, korgeneral var, onlara sorun. Bunların içerisinde Güneydoğu Anadolu’da sıkıyönetim komutanı olarak görevlendirilme listesinde yer alanlar var. Bu insanlara neden sormuyorsunuz, “Siz darbeyi yaptınız ama devleti yönetecek halde misiniz, değil misiniz? Yönetemeyeceğinizi anladığınız an sivil kadrodan yararlanacak mıydınız? Var ise bunlar kimdi?” Daha açık bir soru soruyorum: Yurtta Sulh Konseyi’nin asker kesimi bugün Silivri’de, Sincan’da. Burada bir itiraz var mı? Peki sivil bölümü nerede? Çankaya’da mıdır, Bahçelievler’de midir, İstanbul’da mıdır? Neredeyse bulun diyoruz. Tarih böyle diyor. Siz darbe yapacaksınız, adını konsey koyacaksınız, konseyin elemanlarından dört paşayı içeri alacaksınız, diğerleri? Şimdi bunlar kendilerini kurtardılar, sessiz kaldılar belki ilerde işimize yarar diye yanınıza alacaksınız, bu nasıl bir iştir?
Yurtta Sulh Konseyi’nin asker kanadı 15, 16 Temmuz ve sonrasında yakalanmış, cezaevine girmiş, mahkemeleri devam etmiş. Peki Yurtta Sulh Konseyi sadece askerlerden oluşmuş olsaydı adına acaba Yurtta Sulh Konseyi mi derlerdi? Yoksa Milli Birlik Komitesi mi derlerdi, Silahlı Kuvvetler Gücü mü derlerdi, Silahlı Kuvvetler Konseyi mi derlerdi? Yurtta Sulh Konseyi dediğinize göre, bu kavramı ilk kullananın arkasına saklanmayı bana anlatın bakalım. Bu tabir Mustafa Kemal Atatürk’e aittir. Konseyin ismini böyle koyarak, bir ‘Vaiz’in Atatürk’ün arkasına saklanarak orduyu, sekiz ayağı nasıl mahvettiğini niye anlatmıyorsunuz? Söylemek istediğimiz konu budur. Bu konu iyi anlaşılmalı ve araştırılmalı. Yoksa televizyona çıkmış, sabitleşmiş bazıları var ki ismini dahi anmak istemiyorum. Günü geldiği zaman bunların hepsinin televizyon programlarını ortaya koyarak suç unsuru nedir, onları göstereceğiz. 8 ayağın başında siyasi ayak var. Onun hemen arkasında askerler var. Yurtta Sulh Konseyi olarak bunu nitelendirdiğinize göre ilki yok ortada ama ikincisi Sincan ve Silivri’de.
Bazı konuları yavaş yavaş olgunlaştırmaya, yavaş yavaş anlaşılmasına katkı sağlamaya çalışıyoruz. Yoksa bir siyasi parti olarak, rekabetçi anlayışla rakip olduğumuz unsurları karalamak ve kötülemek istemiyoruz. Şu gördüğünüz dosyada CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhuriyet başsavcılarına suç duyurusu olabilecek konular üzerindeki ifadeleri bulunuyor. Mesela demiş ki “YPG ve PKK bize mi saldıracaktı?” Ne demek bu? Sana saldırmayacaksa, devlete saldırmasını makul mü görüyorsun? Sonra Kılıçdaroğlu, “Demirtaş’ın hapiste ne işi var?” demiş. Doğru hapiste ne işi var. Tiyatro dururken orada ne işi var.
‘SİZ NİYE TİYATROYA GİTMEDİNİZ?’
Sonra bunun tiyatrosuna hanımları gönderiyorsunuz da sizler niye gitmiyorsunuz? Kemal Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu, Selahattin Demirtaş… Demirtaş cezaevinde, bari tiyatroya gittiğinizde değerli bir artistle yan yana otursaydınız da hanımlar evde sizi seyretseydi. Güzelce sormuş Kılıçdaroğlu, “Demirtaş’ın ne işi var hapiste.” “Askerin ne işi var Libya’da”, “Askerin ne işi var Suriye’de”, “Askerin ne işi var Kandil’de”, “Demirtaş’ın ne işi var hapiste.” Bu nasıl bir üsluptur?
Kemal Kılıçdaroğlu, 3 Nisan 2017 tarihinde, İstanbul’daki medya temsilcileriyle yaptığı konuşmada şunları söylüyor: “ByLock’çu vekiller açıklansın. AKP’de 120, 180 arasında ByLock kullanan var. 15 Temmuz kontrollü bir darbe girişimidir. Saat 20.00’de darbe mi olurdu? ByLock’çu vekillerin açıklanmaması kontrollü darbe tezini güçlendiriyor.”
Şimdi Sayın Kılıçdaroğlu, 120 ile 180 arasındaki ByLock’çuları İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na götür, ver. Eğer vermiyorsan biz sana suç duyurusunda bulunacağız. “Gel, tıpış tıpış ayaklarınla, bunların isimlerini ver” diyeceğiz. Bu rapor o rapordur arkadaşlar. Bir başka örnek: “Türkiye’de bir karşı darbe girişimi ile karşı karşıyayız. Karşı darbe girişimiyle yazarın, çizerin ne günahı var? Televizyonları kapatıyorlar, hepsinin üzerinde baskılar var” demiş Sayın Kılıçdaroğlu. Bu cümlenin arkasına ben televizyonda konuşmacı olarak çıkan gazeteci ve bilim insanlarının söylemlerini yan yana koyduğum zaman savcı olarak bunları derleyip, “Gelin Sayın Kılıçdaroğlu” dediği zaman ne cevap vereceksin, o insanlar ne cevap verecek? Bu dosyanın içerisinde birçok konu var.
Kılıçdaroğlu, “Piknik yapan teröristleri niye vuruyorsunuz” demiş. Bunların sofralarında kalaşnikof mu var, mermi mi var? Yoksa bizim talebelik dönemimizde öğretmenlerimiz, mayıs ayı başında, bizi pikniğe götürürdü. Giderken yanımıza bir haşlanmış yumurta, peynir alırdık, üç zeytin, çökelek alırdık. Ama gidip, “Piknik yapan teröristi niye vuruyorsunuz” dediğinizde, bunların oturduğu sofraya baktığınızda, 40 bine yakın insanımıza çoluk-çocuk demeden canilerin kullandığı mermileri bulursunuz. Bunları kalk savcıya anlat. Kılıçdaroğlu, “YPG vatanını kurtarmak isteyen oluşum” demiş. Bu laf Demirtaş’ın kullandığından çok mu hafif? Şu da en son verdikleri FETÖ için önerge. Atatürk ile HDP’yi birbirine karıştırmış bir metin. Buna MHP destek vermez, böyle bir metni kabul etmez. Ama biraz önce söylediğim gibi artık ille de “Adil Öksüz bulunsun” demeye gerek yok. Savcılar gidecek cezaevindeki komutanlara, “Biz sizleri biliyoruz. TSK’de FETÖ’nün esiri olmuş komutanlarsınız. Yurtta Sulh Konseyi’ni kurarak bir darbe teşebbüsünde bulundunuz. Askeri kanat burada, sizlersiniz. Bize sivilleri anlatın kimler bunlar” denilmelidir. Bunu niye sormuyorsunuz? TRT spikerine o metni okutanın kim olduğunu niye sormuyorsunuz? İşte bizim bu gibi konularda siyasi ayağı sormamızın maksadı bu. Yoksa Meclis’te bulunan herkes iki ayaklı. Ama 15 Temmuz’un siyasi ayağı her halde iki ayaktan fazladır. CHP aklını başına alıp Yurtta Sulh Konseyi’nin araştırılması için önerge verirse daha anlamlı olur.
– Kılıçdaroğlu ile ilgili ne zaman suç duyurusunda bulunmayı düşünüyorsunuz?
– Soğukların geçmesini bekliyoruz… (Gülüyor)
– Meclis’te de ayrıca bir denetim mekanizması açacak mısınız? Soruşturma komisyonu gibi?
– Hayır efendim, bizim komisyonla ne işimiz var? Bunlar savcıların işi. Suç duyurusunda bulunacağız, bunlar doğru mu, savcılar ona bakacak. Doğruysa ne zaman yayınlandı ona bakacak, ne maksatla söylendi ona bakacak. “Bunu sen mi söyledin” diye ona soracak. Bizim işimiz yol göstermek.
-2015 yılındaki konuşmaları galiba ağırlıklı…
Evet. Ondan evvel ana muhalefetti. Şimdi sıradan bir muhalefet partisi, bizim gibi. Bunları sormak lazım, niye sormayalım?
Tutuklu komutanlara ‘Siyasi ayak kim diye sorulsun’ diyorsunuz. Bu komutanların vereceği isimlere güvenebilir miyiz?
– Güvenemeyiz, araştırılması lazım. Biz örnek veriyoruz. Yurtta Sulh Konseyi diye bir konsey var. Sözlüğü açacağız, konsey ne demek? Konsey oluşabilmesi için kaç kişi olmalı? Bir kedi severler derneği kuruyorsunuz, diyor ki en az yedi kişiyle gel yanıma. Konsey kim? Bu konseyin içinde hepiniz askersiniz. Asker olarak toplumu nasıl yöneteceksiniz? Yarın demokrasiye de geçeceksiniz. (Darbeden sonra bunlar yaşanıyor) Cumhurbaşkanı, başbakan kim olacak, bunları soracak. Bunlar siyasi ayaktır. Söz ettikleriniz TSK’nin komutanları. Bunlar eğitim kurumlarının öğretmeni değil, polisin, istihbaratçının bir elemanı değil. Onların üzerinde de bir siyasi kadro var. Biz o kadroyu soruyoruz. Yurtta Sulh Konseyi’ni araştırmaları lazım. CHP aklını başına alıp da Yurtta Sulh Konseyi’nin araştırılması için önerge veriyoruz demiş olsa çok daha anlamlı olur.
Ama, “Siyasi ayağı kimdir, bunu Sayın Bahçeli imzalasın biz de arkasından gidelim…” Sizin benim arkamdan gelme şansınız yok. Sizin arkamda dolaşmanıza ben zaten müsaade etmem. Böyle bir önerge ile kalkıp işin üstünü örtüyorlar. Önergeyi araştırdığınız zaman sende şu var, danışmanın şu, gazeteci bu diye diye işi sulandıracaklar. Ama ben bir basit soru soruyorum: Yurtta Sulh Konseyi’nin askeri kanadı Sincan’da, Silivri’de bazıları da kaçak. Şimdi bu konseyin sivil kadrosu var mı yok mu, var ise kimlerdir. Bunu araştırın diyoruz. 12 Eylül’ün sivil kadrosunun içinde şu an için bizi en çok eleştiren Faik Öztrak’ın amcası mı babası mı bilemiyorum bir İlhan Öztrak var. Demokrasi dururken orayı neden tercih etti? Milletvekili olarak Tekirdağ’dan seçilmesi gerekirken Ankara’da bir bakanlığa niye oturdu, bunu soran yok. CHP’nin içinde de soran yok.
Atatürk’ün sözüne atıfta bulundunuz. Yurtta Sulh Cihanda Sulh… Buradan “FETÖ’nün siyasi ayağının daha çok CHP içinde olduğunu” mu ima ettiniz?
Türkiye’de birçok çevreyi içine alabilecek ortak isim Mustafa Kemal Atatürk’tür. Yurtta Sulh Konseyi dediğiniz vakit hepimizin aklına ne gelir, Yurtta sulh Cihanda Sulh. Söyleyen kim Mustafa Kemal Atatürk. Üstünü örtüyorlar. Yağmurluk gibi onu geçirmişler. 12 Mart’a, 27 Mayıs’a 12 Eylül’e bakıyorsun, öyle bir slogan yok. Bizim anlatmak istediğimiz konular anlaşılabilir ve araştırılması gereken konulardır. Ben diyorum ki siyasi ayak kim ise çıkarılsın. Herkes diyor ki partilerde kim var. Herkes kimi biliyorsa söylesin… Ben kimsenin adını vermiyorum. Bizdekileri biliyordum, hadi güle güle dedim. Yurtta Sulh Konseyi diye bir konsey var mı? Yok diyorsanız TRT spikerinin okuduğu metin kimin metni? Böyle bir konseyin askeri kanadı belli, Silivri ve Sincan’da. Peki siyasi kanadı nerede? Bunları bulun diyoruz. Bulamıyorlarsa bize yetki versinler biz buluruz bunları.
3 yıl boyunca bulunamama nedenleri sizce ne olabilir?
– Siyasi ayağın zekâsındandır. Askeri sürüyorlar arkalarında kalıyorlar. Aynen Kızılderililer gibi. Sütre gerisindeler. Komutanlar başarılı olursa gidip, “Bravo komutanım, sen bir tanesin” diye alkışlıyorlar. Şimdi Kenan Evren’i öven mi var, seven mi var? Peki onunla çalışanlar kimlerdi, sivil kadro kimlerdi? Siyasi kadro darbelerin sivil kanadını oluşturan insanların zekâsıdır.
Sivil ayağı çözümlemede siyasetin objektif olabileceğini söylebilir miyiz?
Bu milletvekili işi değil. Yargıya başvuracaksınız, savcılar harekete geçecek. Soruştura soruştura İstanbul’daki bir tane caniyi nasıl buluyorlarsa, bunları da öyle bulacaklar. Kalkıp siyasilere işi atıp “Sende şu kadar var, bende bu kadar var” diyerek, yargıyı da sulandırmanın gereği yok. Bugünkü hükümetin yapacağı tek şey bundan böyle, “Terörle mücadelenin her iki boyutunda tam yetkilisiniz ve sonuna kadar da gidiniz. Gittiğiniz yerde millet iradesi olarak ben varım” diyecek. Yani hükümet olarak milli iradeyi temsilen o yargıçların arkasında duracak: Size tam yetki veriyorum, elden gelen tüm çabayı gösteriniz. Siyasi irade olarak da arkanızda duruyoruz demeli. Hükümetse hükümet, partiyse parti, Meclis ise Meclis.. Yoksa üç seneden beri, 500 küsur gün oldu sadece Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi hayata geçişimiz… Ama televizyonlar bir haftadan beri siyasi ayaktan bahsediyor.
Geçmişten örnek verdiniz. Darbe başarılı olunca ortaya çıkıyor tabii ki siyasi ayak. İktidar partisine suçlamalar var. Bu süre içinde iktidarda olmasından dolayı kasıtlı olarak bu ayağın üzerine gidilmediği gibi bir algı da var…
– Bunlar, CHP’nin toplu bir algı yaratmak için ortaya koyduğu kavramlar. Niye Cumhuriyet Başsavcılığı’na o 120, 180 ismi vermiyor? ByLock FETÖ’nün işareti. Komutanların omuzlarında yıldız öbürlerinin ellerinde ByLock var. Niye vermiyor, versin. Yerine getirmeyen savcı varsa, yerine getirmeyen hakim varsa, iktidar varsa millet o zaman hesap sorsun onlardan. Bir darbe yapacaksınız, askerlerle bunu planlayacaksınız ve devleti yöneteceksiniz… Türkiye’deki tarım rekoltesinin ne olduğunu hangi komutan bilecek? Kaç küçük baş, kaç büyükbaş hayvan olduğunu nereden bilecek? Bunları bilen adamı yanına alacaksın. Ülkeyi yönetirken zeka buradadır.
– CHP’nin komisyon talebi siyasi kanadı gölgeleme isteği mi sizce?
– Samimi bulmadığımı söyledim. Onlar bize diyorlar ki “Samimiyseniz gelin.” Biz de diyoruz ki “Bizim samimiyetimiz belli. Siz samimi iseniz savcılığa elinizdeki bilgiyi verin.” Bu ayak çözülmeden Türkiye’de terörle mücadelede de netice almakta zorlanıyorsunuz. Çünkü bunlar aynı zamanda birbirlerini suçluyor, “Bize FETÖ’cü diyorsunuz ama gerçek FETÖ’cü bu” diyor, yarısı zaten itirafçı olmuş. Birbirlerine muhbirlik yapmışlar. Yurtta Sulh Konseyi’nin askeri kanadı belli bir oranda tutuklandı, sıkıyönetim komutanları tutuklandı, Sincan ve Silivri’de duruyor. Bunlar başarılı olsaydı ülkeyi yönetecek sivil kadro kimdi? Bu sualin cevabını arayın. İster yerde ister gökte, ister ABD’de ara ister Almanya’da ara…Zaten yarısı çıkmış. 15 Temmuz’da Ankara’da olanlar 16 Temmuz’da uçmuşlar.
Dönemin EDOK komutanına ağırlaştırılmış müebbet cezası verildi ama İstinaf Mahkemesi serbest bıraktı. HSK ise İstinaf Mahkemesi üyelerini başka bir yerde görevlendirildi. Eğer yanlışsa yer değiştirme başka bir yanlışın önünü açmak değil midir?
– Mümkündür. Çünkü o mahkemeden alınan kararların doğru olmadığı anlaşılmıştır. HSK bu yanlışı görerek görevden almıştır. Bunların hepsini ihraç etmiş olsa muhalefet, “Hukuka muhalefet ettiniz, bu hakimleri görevden aldınız” der. HSK diyor ki şimdi, “Ben ihraç etmedim, görev yerlerini değiştirdim.” Bunun anlamı bunlar artık benim göz hapsimde demektir. Devlet yönetimlerinde bunlar olur. Göz hapsine alırsın ilişkileri belli olur, kiminle ne konuşuyor, haksızlığa uğradım diyorsa telafisi için hangi siyasilerin peşinden koşuyor iktidarla mı, muhalefetle mi görüşüyor? Bunların hepsi devlet yönetiminde var. Çok basit suçlamalarla devleti ve yargıyı yıpratmamak lazım. Benim söylediğim kesin hüküm. Yani Yurtta Sulh Konseyi’nin, ‘Yurtta’sı, ‘Sulh’u hangisiyse.. Askerden ‘sulh’ olmaz. Olsa olsa orada ‘sivil’ olur. Yurtta Sulh Konseyi’nin askeri kanadı Sincan ve Silivri’de, Bahçeli diyor ki, sivil hayatı nerede? Çankaya’da mı, İzmir’de mi, Türkiye’nin neresindeyse bulun, getirin kardeşim.
“Bulamazlarsa, biz buluruz” dediniz… Ne yaparsınız?
Yurtta Sulh Konseyi tartışıldığı dönemde bunu söyleyip, sonra “Ben başbakan olacağım” diyeceksiniz. Nasıl olacaksın? 15 Temmuz günü darbe yapılmış, seni kim başbakan yapacak. Bu suali savcının sorması lazım. Bu kavramın arkasında ne var, bunu soracak. Neden sormuyor? O da kalkıyor, “Bunlarla ilgili olarak siyasi ayağı bulsunlar çıkarsınlar…” Kim bulacak? Seni başbakan yapacak unsurları bir say bakalım. İçinde asker mi var sivil mi? Bunlar televizyonlarda sık sık tekrarlandı, iftira değil. Kendi ağızlarından cümleler. Bu işi Türkiye Cumhuriyeti Devleti ciddiye almalıdır. Sivil hayatın içinde bizler varsak, bizden başkaları varsa onları bulun, sorun. Bu bildiriyi kim yazdı, bu kavramı kim buldu? Yoksa kalkacaksın öğretmen olarak maaşını oradan almışsın… Bunların hepsini biz 12 Eylül’de de yaşadık. Bu numaraları biz biliyoruz. Bir arkadaşımız üniversiteyi bitirmiş, başarılı olmuş, devletin açtığı imtihanı kazanmış tam ataması yapılacak güvenlik soruşturması gelmiş. Teyzesinin oğlu bilmem neredeki ilçenin yönetim kurulu üyesi. İşine mani oldular. Bu çocuğun ne günahı vardı? 12 Eylül’de herkes yargılandı. Ne soracaksanız orada sorun. Bu çocuktan ne istiyorsunuz. Şimdi de aynı hatalar yapılmasın. Biz diyoruz ki beyni bulun. Beyni kim? Asker kanadı belli sivil kanadı kim? Bunu buldukları gün zaten problem çözülmüş olur.
Demirtaş’ın kitabından uyarlanan tiyatro oyununu eşlerin izlemesinin “oyun üzerinden terör propagandasının perdelemesi” olarak mı görüyorsunuz?
– Çok net bunlar. Kimi eş, kimisi ittifak eşi. Bu hanımefendiler evde otururken siz zaten bu tiyatroyu oynuyorsunuz, bu defa Kadir İnanır ile beraber sahnede oynasanız ne olur? O üç masum hanımın ne günahı var?