Sadri Alışık, Küçük Prens’le karşılaşmış mıdır?
Yine imdadımıza yetişen onun iyilik dolu kalbi oldu.
25 yıl önce, 18 Mart günü, yalnızca sinemada canlandırdığı karakterlerle değil, gerçek hayatında da iyiliğin temiz yürekliliğin örneği olan güzel insan Sadri Alışık bir yolculuğa çıktı.
Aziz hatırası, büyük oyunculuğu karşısında sevgi ve saygıyla eğiliyoruz.
İhtimal ki o yolculukta Küçük Prens’le karşılaştı. İkisi de birbirlerine kuvvetle sarıldı.
Sadri Alışık bir 5 Nisan günü doğmuştu. Küçük Prens ise 6 Nisan’da… Aralarında uzun yıllar var. Ne fark eder? Her ikisi de insanlara, yaşadıkları hayata başka pencereden bakmayı öğrettiler.
“Dünya artık eskisi gibi olmayacak!” Her yerde bu söz…
Dünya bu karabasanı yenecek, fakat eskisi gibi olamayacak. Biliyoruz.
Bugünlerde gerçekten değerli olan şeylerin ne olduğunu anlamaya başlayanlar olduğunu ümit ediyoruz.
Sadri Alışık’ın bize ‘Yalnızlar Rıhtımı’nda Kaptan Rıdvan, ‘Ah Güzel İstanbul’unda Haşmet bey, ‘Şakayla Karışık’ filminde Ofsayt Osman karakterleriyle sunduğu; ilkeleri, değerleri olan, paranın geçiciliğine inanan, insancıl, yalnızca kendini değil ötekileri de düşünen, hangi sıkıntıyı yaşarsa yaşasın hayata hep iyi tarafından bakan, akıllı olmanın kendi çıkarını düşünmekten fazla bir şey olduğunun farkında olan azınlığın, çoğalmasını bekliyoruz.
Tıpkı Küçük Prens’in söylediği gibi “İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görür. Gerçeğin mayası gözle görülmez.” Sadri Alışık’ın karakterleri de beyazperdede yüreğini cebinde taşıyan insanları anlatır bize…
Kendini akıllı zannedenlerle, kalelerinin kolayca yıkılabileceğini görmeyenlerle, güzelliklerinin her şeyi elde edeceği körlüğüne yakalananlarla; her biriyle alabildiğine dalga geçer. Fakat acır da onlara… Düşecekleri zaman yine Ofsayt Osman, Turist Ömer koşar yardımlarına…
Çünkü onun karakterleri bilirler ki, tek başına ayakta kalmanın hiçbir değeri yoktur. Düşünürler ki, “Benim varlığım, ötekinin varlığına bağlıdır”, öğrenmişlerdir ki, “Gemisini kurtaran kaptan, tayfalar olmazsa ilk kayalıklara bindirir.”
Yaşadığımız günler eğer insanları ve insanlığı değiştirecekse böyle değiştirsin.
Vahşi liberal sistem “Tüket, tüket, tüket” diye bağırırken, tükettiklerimizi üreten sıradan bir Çinli işçinin virüsü, İtalya’nın en zengin bölgesini dehşetle tanıştırdı. Uygar dünya korkuyla marketlere saldırdı. Diğerlerini düşünmeden, kurtlanacak kadar pirinci, makarnayı evine stokladı. Öğrendik ki, dünyanın yarısı elini yıkayacak sabun ve sudan yoksunmuş. Tekrar anımsadık ki, dünyanın yarısı aç ve hijyen dışı koşullarda yaşıyormuş.